25 Şubat 2020

Yeni Ay


Yeni ay etkileri nasıl gidiyor? 23 Şubat’ta Balık burcunda bir yeni ay gerçekleşti.  Ay, güneşle dünya arasına girdiği için bize görünen yüzü ışık alamadı, gökyüzü karardı. 

Yeni aylar beni  dolunaylardan daha fazla etkiliyor. Sebebini bu yeni ayda çok daha iyi anladım; gökyüzünün zifiri karanlığı beni kendi karanlığıma götürüyor.

Bu dünyada her şey zıddıyla mevcut, aydınlığa giden yol karanlıktan geçiyor. Karanlığa bakış da kolay iş değil; çokça cesaret, sabır ve güç gerektiriyor.

Yeni ay günü,  duygularımın bulandığı bir anda zihnimde çamur imgesi belirdi.  Bakmaya çalıştığım yer bir bataklıktı sanki ve benim ordan bir şey bulup çıkarmam gerekiyordu.  Sonra ardından lotus çiçeği geldi aklıma. Lotus ülkemizde yaygın olarak görülen bir çiçek olmamasına rağmen  birdenbire zihnimde belirmişti. Bu elbette bir tesadüf değildi.  Lotus çiçeğinin Hindistan ve Uzak  Doğu’dan gelen  pek  çok öğretide metafor olarak kullanıldığını biliyordum. İçimden; “ Köklerini çamurda daha da derine sal Serap, çiçek açabilmen için başka yol yok!” diye geçirdim.  

Duygularımın izini sürerek iki gün öncesine gittim.  İşte ordaydı. Birinin yaptığım işi eleştirdiği an içime bir kor ateş gibi düşmüştü. Korun ateşinden sebep önce kükremiş, zeytin yağı gibi üste çıkmaya çalışmıştım. Tam kendimi haklı çıkarmak için karşımdakini suçlamaya başlamıştım ki; eleştirinin küçük de olsa haklı olabileceğini kabul eden yanım suçluluk duymaya başladı. Bu, hazmı öfkeden çok daha zor olan bir duyguydu benim için.  İçimdeki  rahatsızlık dayanılmaz hale geldiğinden karşımdakine “Enerjimizi boşa harcamayalım!” diyerek konuşmayı bitirdim hemen.

Ertesi gün,  konuşma bitmiş ama içimdeki yankıları bitmemişti. Küçük bir eleştiri canımı neden bu kadar çok sıkmıştı? Daha önce eleştirildiğim anları düşündüm, hepsinde de çok sinirlenmiştim. Bu sadece eleştirilmekle alakalı bir konu olamazdı, derinde yatan başka bir şey vardı sanki.

Kişisel gelişim kitaplarında  -ben de  dahil olmak üzere yoga derslerinde- sıkça söylerler; duygudan kaçmayın, onunla kalın. Söylemesi kolay da, yapması! İnsan böyle bir durumda yaşadığı rahatsızlığı hissetmemek için elinden gelen her şeyi yapıyor. İlk tepki tanıdık yollarla duygudan kaçış oluyor. Ben de kendimi yemeğe verdim. Bu farkında olmadığım bir davranış değildi kesinlikle ancak o anda bunu değiştirecek gücüm yoktu, hızlı bir çözüme ihtiyacım vardı. Tüm dünyayı bir çırpıda mideme indirdim. (Siz de mutluluğu sık sık pizza ve makarna yiyerek bulmaya çalışıyorsanız sindirilmemiş duygularınız olması ihtimali yüksek.)

Hepimizin belli durumlara karşı geliştirdiği savunma mekanizmaları var ve bu mekanizmaların  çoğunluğu çocuklukta oluşuyor.  Kendimizi  yüzleşmeye hazır olmadığımız bir durumla yüzleşmeye  zorlamak  kendimize zarar vermemize sebep olabilir. Daha gelişmişleri oluşana  kadar bu ilkel mekanizmaları arada bir kullanmakta sakınca yok bence (Alışkanlık haline getirmeden elbette).  Fırtına kopuyorsa önce canınızı kurtarın, hasar tespitini sonra yaparsınız. Ben de öyle yaptım.

Sular durulduktan sonra, bu sabah okuduğum kitaptaki bir cümle tüm ışıkları yaktı birden. Eleştirilmek içimdeki büyük bir yarayı tetikliyordu; yetersizlik. Mükemmeliyetçi bir annenin çocuğu olarak yaptığım hiç bir şeyin “yeterince iyi” olmadığına inanarak büyüdüm.  Annemin standartlarına ulaşmak imkansızdı. Kendi dışında hiç kimsenin yaptığı işi beğenmezdi. Her şey onun istediği zamanda, onun istediği şekilde yapılmalıydı. Bu  imkansız olduğu için; ne yaparsam yapayım onu memnun edemediğimi hissederdim küçükken.

Aynı mükemmeliyetçiliğin bende de yerleşmiş olduğunu anlamam yıllar aldı. Kimsenin yaptığını beğenmemem sebebiyle her işi kendim yapmaya çalışıyordum. Yardım almak asla bir seçenek değildi! Hiç unutmuyorum;  çalıştığım iş yerinde bana yardımcı olması için bir eleman almışlardı. Adam o kadar baştan savma (Bana göre elbette.) iş yapıyordu ki; kendi işlerimi bitirdikten sonra onun yaptıklarını tekrar yapıyordum. Bir süre sonra ona hiç iş vermez oldum . Adam aylarca hiç bir şey yapmadan  para kazandı.

Mükemmeliyetçilik kontrolcülüğü yanında getiriyordu. İnsanları, durumları, olayları kontrol etmek için insan üstü çaba harcıyordum. Her durumu önceden planlamaya çalışıyordum. Tatile gitmeden önce gideceğim ülkedeki  şehrin sokaklarına varıncaya kadar ezberlemiş oluyordum. Bunun beni nasıl tükettiğini anlamam yıllar aldı.

Yaptığım işin eleştirildiği o an tepkiyi veren 41 yaşındaki Serap değil içimdeki küçük Serap’tı.  Çok büyük bir acı duyuyordu çünkü eleştirildiğinde yetersiz hissediyordu. Ona göre yetersiz olmak daha az sevilmekle eşdeğerdi.

Bunları annemi suçlamak için yazmıyorum. Herkesin elinden gelen en iyi şekilde, en doğru bildiğini yaptığına yürekten inanıyorum. Bedenlerimiz büyürken içimizdeki çocukları büyütmek bizim sorumluluğumuz. Önermesi gerçek olmasa da (Yetersiz olursam beni sevmezler ) o gün o küçük kızın hissettiklerinin gerçek olduğunu biliyorum. Onu sevgiyle kucaklıyorum. Kendimize sarılmayı öğrenmediğimiz sürece hiç bir kucaklamanın yeterli gelmeyeceğini çok iyi biliyorum.

Yeterliyim, yeterlisin, yeterliyiz.