Ömür olmuş buraya yazmayalı. Neler oldu neler yazmadığım
dönemde ama anlatamam şimdi belki sonra. Sonuç olarak Rishikesh’teyim şu anda
ve yoga öğretmenlik kursuna gidiyorum. Kursu yarıladık, iki hafta daha var
önümde. Aslında burdaki deneyimlerimi günlük olarak yazmayı çok isterim ama
program çok yoğun olduğundan vakit yok hiç. Sadece dünkü gibi bana ilham veren
bir şey olursa yazacağım.
Sizin haberiniz yok tabi; bir sabah uyandık ki Hindistan
hükümeti 500 ve 1000 rupilik banknotları tedavülden kaldırmaya karar vermiş!
Hal böyle olunca elimizde su almaya bile yaramayan binlerce rupiyle kalakaldık.
Banknot değişimi bankadan yapılacak, her gün belirli miktar para değiştirilecek
dendi ama önlerinde öyle bir kuyruk var ki bankalara yaklaşmak bile mümkün
değil. Birkaç gün bekledikten sonra pasaport kopyası ve bankanın verdiği formla
beraber ilk para değişimini yaptım. O gün öğrendim ki, bir bankadan sadece bir
kere para değiştirebiliyormuşuz! Birkaç gün sonra başka bankaya gittim. Para
değiştirmek için insanların üst üste olduğu bir kuyrukta minimum bir ila bir
buçuk saat beklemeniz gerekiyor.
Yaşadığım yere yakın sadece iki banka bildiğimden dün sabah
resepsiyona banka sormaya gittim. Kursumuzda gönüllü olarak çalışan Nitin
“Benim köprünün diğer yanında işim var, gidişte seni bankaya bırakırım dönüşte
de alırım.” deyince atladım motosikletin arkasına.
Hindistan’daki trafiği görmeyen bilmez. Bir yanda inekler, diğer yanda insanlar, karşı şeritten (şerit dediysem sınırı belirli bir alan düşünmeyin sakın) üzerinize gelen diğer motosikletler filan. Lakshman Jhula’dan motosikletle geçtik ki yine görmeyen bilmez! Bankaya ulaştık nihayet. Önünde uzuuuuun bir kuyruk. Dedim, soralım önce para değiştiriyorlar mı diye, boşuna beklemeyeyim. Değiştirmiyorlarmış! Şu bankaya gidin dediler, o bankaya gittik. Banka para yok dedi, ne zaman geleceğini de bilmiyoruz. Ders saatine yarım saat kalmıştı. Nitin, istersen seni köprüye bırakayım dedi, yürürsün. Yürüsem nerden baksan kırk dakika sürecek. Sen nereye gidiyorsun diye sordum, tapınağa bir şey bırakıp okula döneceğim dedi. Ne kadar sürer dedim, burdan sonra 10 dakika daha deyince derse yetişeceğimi hesaplayarak ben de seninle geliyorum dedim.
Hindistan’daki trafiği görmeyen bilmez. Bir yanda inekler, diğer yanda insanlar, karşı şeritten (şerit dediysem sınırı belirli bir alan düşünmeyin sakın) üzerinize gelen diğer motosikletler filan. Lakshman Jhula’dan motosikletle geçtik ki yine görmeyen bilmez! Bankaya ulaştık nihayet. Önünde uzuuuuun bir kuyruk. Dedim, soralım önce para değiştiriyorlar mı diye, boşuna beklemeyeyim. Değiştirmiyorlarmış! Şu bankaya gidin dediler, o bankaya gittik. Banka para yok dedi, ne zaman geleceğini de bilmiyoruz. Ders saatine yarım saat kalmıştı. Nitin, istersen seni köprüye bırakayım dedi, yürürsün. Yürüsem nerden baksan kırk dakika sürecek. Sen nereye gidiyorsun diye sordum, tapınağa bir şey bırakıp okula döneceğim dedi. Ne kadar sürer dedim, burdan sonra 10 dakika daha deyince derse yetişeceğimi hesaplayarak ben de seninle geliyorum dedim.
Şehirden uzaklaştıkça kalabalık azaldı, ağaçlar, doğa derken manzara
güzelleşmeye başladı. Motosiklet üzerinde, üzerimde tişört, sabah serinliği iyice
bir yokladı vücudumu. Ne bırakacaksın tapınağa dedim, mishri dedi. (Mishri bir
çeşit şeker.) Bizim oğlan önceki gün tapınağa dua etmeye gitmiş. Tapınağın
kapısını açık unutunca maymunlar tapınaktaki mishirileri çalıp kaçmışlar. O da
çok kötü hissetmiş kendini. Gitmiş sabah erkenden bir torba mishri almış. Bu
kadar yolu bunun için mi gidiyorsun yani dedim, evet dedi. Sonra anlatmaya başladı; “Bu tapınağı fazla
kişi bilmez, çok güçlü bir tapınaktır.” Nasıl yani diye sordum. “Bu tapınakta
ne dilediysem hepsi oldu. Genelde insanlar dilekleri olunca tapınağa bir daha
gitmezler; ben her ay en az bir kere geliyorum bu tapınağa.” dedi. Tapınağın en
değerli Babası birkaç sene önce ölmüş. Çok muhterem bir şahsiyetti, karşısına
oturduğunda yüzüne bir kere bakar, tüm geçmiş yaşamlarını anlatırdı dedi. Şu an
on Baba yaşıyormuş tapınakta.
Oldukça dik bir yokuştan aşağı indik. Ganj nehri kenarında küçük
bir tapınak. Etraf konunun kahramanı maymunlarla dolu, sabah temizliğinde hepsi
de. Şekeri vermek için babanın gelmesini beklerken Nitin istersen tapınağa
girebilirsin dedi. Merdivenleri çıktım. İçerde büyük bir Hanuman heykeli ve birkaç
küçük heykelden başka bir şey yok. Oturdum, dileğimi dileyip çıktım. Baba
geldi, şekeri verip ayrıldık.
Okula dönüş yolunda, ne niyetle çıktım yola nerde buldum
kendimi diye düşünürken Nitin; hayatta her şey bir sebepten oluyor, öğrenme hiç
bitmiyor, sen mesela bu sabah bu tapınağa gideceğini bilmiyordun dedi aklımı
okumuş gibi. Ben de; belki bu tapınağa gelmem gerektiği için kapıyı açık
unuttun dün dedim.
Nitin sadece yirmi yaşında. Yoga öğrenme karşılığında 1
yıldır gönüllü olarak çalışıyor okulda. İlk geldiğinde İngilizcesi çok
kötüymüş, zamanla konuşmaya başlamış. Geçen gün Avrupalı kızlardan biri; ben
senin için çok üzülüyorum, işleri yapmak için çok erken kalkıyorsun deyince
neden üzülüyorsun, ben çok muyluyum burda çalışmaktan çok değerli bir şey
öğreniyorum dedi. Bu yaşta böyle bir olgunluğa sahip olması duygulandırdı beni.
Çok fazla olumsuz şey söylense de Hindistan için, bu ülkenin en sevdiğim yanı insanların çoğunlukla
Nitin gibi naif, alçak gönüllü ve yardımsever oluşu.
Tapınak ziyaretinden sonra on dakika gecikmeyle okula
ulaştık. Bugün gittiğim iki banka da para olmadığı için hala değiştiremedim
elimdeki paraları.
Şimdi yatıyorum ben, sabah 4 te kalkacağım. Himalayalarda
güneşin doğuşunu izleyip yoga yapacağız…