14 Haziran 2016

İnsanın Doğası


15 Ocak 2016

Dün gece yılanlarla ilgili bir belgesele rastladım televizyonda. Başını kaçırdığım için içeriği kesin bilmiyorum ama Hindistan’da yılanlarla ilgili araştırma yapan bir klinikte yaşanan olaylar anlatılıyor anladığım kadarıyla. Klinikte çalışan Hintli delikanlı yılan tarafından sokulduğu anlardan birini anlatıyor.  Zehir çok çabuk yayıldığı için bir motosikletin arkasına bindiriyorlar delikanlıyı. Yarı baygın olmasına rağmen düşmeden hastaneye yetiştiriliyor motosikletle, hemen müdahale ediliyor. Yarım saat gibi kısa bir süre içinde müdahale edildiği için delikanlı ölmekten kurtuluyor. Ancak yılanın soktuğu elinde ömür boyu hasar kalacağını söylüyor sunucu ve delikanlının elinin görüntüsü geliyor ekrana.  O kadar kötü bir görüntü ki ne kadar acı çektiğini tahmin bile edemiyorum. Batılı sunucu soruyor : “ Siz yılana yardım etmek isterken yılan sizi soktu, ne hissediyorsunuz?” . Delikanlı yüzünde kocaman bir gülümsemeyle cevap veriyor : “ Kızgın değilim, sokmak yılanın doğasında var.”


Yılanın doğasında sokmak var peki, insanın doğasında ne var?

Boşluk

Yazmıyorum ne zamandır. Yazıyorum da buraya değil; günlüğümün sayfaları eksiliyor gün geçtikçe. İçe dönmüşüm besbelli bir süredir. Birkaç yazı buldum bilgisayarda. Onları yayınlayayım bari. Dışarı çıkma zamanı gelmiş içeridekilerin demek ki…

15 Nisan 2016

Bugün bir sakinlik var üzerimde, ta sabahın erken saatlerinde başladı. Kalktım yogamı yaptım. Bir süredir dengesi şaştı ya pratiğin, nasıl da özlemişim. Neden şaştı derseniz kafa çok dolu, sürekli bir aksiyon planında; şöyle mi yapayım, böyle mi? Hayatınızın seyrini değiştirmeye niyetlendiyseniz işiniz pek kolay değil, diyeyim baştan.

Hazırlanıp bindim servise, baktım hava gıp gri. Böyle havaları ayrı seviyorum; içime dönme isteğiyle dolu oluyorum, daha yaratıcı hissediyorum kendimi. İşe gelince Defne Suman okumak istedim. Uzun süredir bloğuna yazmıyor aslında. (2.Romanını yazmaya başlayınca bırakmıştı bloğa yazmayı, şimdi roman yayınlandı, inşallah tekrar başlar yazmaya) Eski yazı serilerinden birine tıkladım; boşluk serisi. Bu kadının yazdıklarını her okuduğumda yazma isteği ile doluyorum. Boşlukla dolmak, yoga filan derken benim beyin dalgaları da alfaya indi hemen, sakinleştim, dinginleştim.

Genel olarak hepimizin hayatımızdan bir memnuniyetsizliği var ya; şikâyet eder tondan sürekli sızlanan, dram dolu, eğer duygusal bir günümüzdeysek “ Hayat beni neden yoruyorsun!”  lara varan, lanetleyen, konu başlığının değiştiği ama içeriğin hep aynı kaldığı o hal, bildiniz mi? Geçen yıllarla beraber şikâyet performansım hatırı sayılır derecede düştüyse de, ben de bir süredir döndürüyorum plağı bir konuda. Döndürüyorum da bir türlü harekete geçemiyorum; nasıl yapayım, nerden başlayayım karar veremiyorum. Kolay değil; yılların ataleti var üzerimde. Toplumca kanıksadığımız mağdur olma hali tüm genlerime işlemiş sanki. Edilgenlikten etkinliğe geçme sürecindeki sancıları yaşıyorum. Neyse ki evren yardımcı oluyor. Hiç aklımda olmayan şekilde de olsa bir yol beliyor önümde, hayırlısı. Yeni dünyada yeni bir hayat belki, kim bilir?