25 Haziran 2014

Sevgili Günlük - 1.Gün

Bugün yeni bir projeyle karşındayım sevgili okur. Hikâye yazmaya başladığımdan bahsetmiştim daha önce ama nasıl başladığımı anlatmamıştım. Geçen ay kısa bir tatil için Çıralı’ya gittim ve bir arkadaş edindim kendime orada. Aslında bu arkadaşı sima olarak tanıyordum, 2 ay kadar aynı spor salonuna gitmiş ancak hiç konuşmamıştık. Kaldığım yerde görünce yanına gidip tanıştım, pek çok ortak noktamız varmış meğer.  Hatta aynı yerdenmişiz, hemen kaynaştık. Laf lafı açtı ve yazmayı ne kadar sevdiğimizden bahsettik. Ben o dönem yazmalıyım ama ne yazmayalım diye kıvranıp duruyordum, yeni bir blog açmıştım kendime. Nil de öykü yazıyormuş, hatta yayınlanmış bir öyküsü bile varmış. Antalya’ya dönünce öyküsünü bana yollamasını rica ettim. Öykü geldi, okudum ve çok beğendim. İkimiz de yazmayı seviyorduk ancak biraz motivasyona ihtiyacımız vardı. Belli bir süre belirleyip hikâye yazıp birbirimize teslim etmeye karar verdik. 1 haftada belirlediğimiz kelime üzerine ilk hikâyemi yazmış oldum böylece. Oldukça kısa oldu ama ben çok sevdim, ne de olsa ilk göz ağrısı.

Proje devam ediyor. Nil 2. hikâyeyi teslim etti, ben henüz tamamlayamadım. Son bulaşmamızda yeni bir tarz deneme önerisiyle geldi Nil, günlük yazmak. Biraz gündelik yaşamdaki farkındalığımızı arttırmak amacıyla 1 hafta boyunca günlük yazmaya ve blogta yayınlamaya karar verdik. 
Girizgâhı yaptığıma göre ilk güne başlayabilirim artık.
1.GÜN
Renk: Gri
Duygu durum : Dalgalı
Motto: Dengeli ilişki kurmayı dene.
Özlü söz : Bir şeyi nasıl yaptığın her şeyi nasıl yaptığını gösterir.
Şarkı : Parov Stelar – The Sun
Sabah 6’ya doğru uyandım ve yoga yapmak üzere matımın başına geçtim. Nefes kısmı iyiydi. Küçük hareketler ve 12 güneşe selamdan sonra iyice ısındım. Cumartesi öğrendiğim ters duruşu denedim, biraz zorlansam da başarılı oldum. Hazır bunu yapmışken sirsasana deneyeyim dedim, birkaç takladan sonra yarım yapabildim, bacakları kaldırmaya biraz daha var. Havalar sabahtan sıcak artık, klimasız olmayacak gibi bundan sonra. Serviste Patanjali Yoga Sutralarını okudum. Stüdyolarda öğrendiğimiz yoga tamamen asanalar üzerineyken bu kitabı okurken insan asanaların yoganın ne kadar küçük bir kısmını oluşturduğuna şaşırmadan edemiyor.
İşe geldiğimde gayet dinamik ve neşeliydim. (Şarkıdan da anlaşılabilir.) Sonra ne olduysa oldu enerjim yavaş yavaş düşmeye başladı. Bu düşüş arkadaşımın da dikkatini çekmiş olacak ki bugün çok durgun ve keyifsiz göründüğümü söyledi. Yorumu üzerine biraz durup anlamaya çalıştım ne hissettiğimi. Biraz huzursuzdum evet. Arkadaşımla konuşurken fark ettim ki durgun filan değilim bildiğin kızgınım hatta biraz öfkeli. Peki, ama neden? Hani başka insanların davranışlarının beni etkilemesine izin vermeyecektim ben.
Benim çok sevdiğim bir arkadaşım var, yurt dışında yaşıyor. Tatil için kısa bir süreliğine buraya geldi. Onunla konuşmaktan, beraber vakit geçirmekten çok keyif alıyorum. Ancak bu arkadaşımın hiç hoşlanmadığım bir davranışı var, aramalara geri dönmüyor bir türlü. Kısa bir süreliğine burda, Türkiye’ye gelmişken halletmesi gereken işleri, onunla görüşmek isteyen başka arkadaşları, akrabaları, ailesi var, anlıyorum ama tüm bunlar sorulan bir soruya ya da görüşme isteğine cevap vermeye engel mi? Bir insan iki kelime yazacak ya da bir alo diyemeyecek kadar meşgul olabilir mi gerçekten?
Benden kaynaklanmayan şeyler için üzülmenin gereksizliğinin farkındayım, nasıl davranacağı arkadaşıma kalmış elbette ama yine de kızmadan edemiyorum işte. Rahatsızlığımı dile getirmekten başka yapabileceğim fazla bir şey yok bu konuda. Ondan cevap alamadığımda kendimi önemsenmemiş, dikkate alınmamış hissettiğimi defalarca söyledim ona ama sonuç değişmiyor. Kızgınlıktan bir süre aramayı reddedip, kızgınlığım geçince tekrar arıyorum, bir şekilde görüşüyoruz. Görüştüğümüzde anlatıyor şöyle oldu, böyle oldu, onu sevdiğimden samimiyetinden şüphe duymuyorum hiçbir zaman ama neden aynı şey sürekli tekrar ediyor? Sadece bana böyle davransa benim onunla olmaktan aldığım keyfi o almıyor diyeceğim ama diğer ortak arkadaşlarımız da aynı dertten mustarip.
Biraz düşününce fark ediyorum ki kızgınlığım ona değil kendime aslında. Bu kişi yıllardır ve herkese karşı böyle davranıyorsa bu saatten sonra değişecek hali yok. Biraz gayret etse değiştirebileceği bu davranışı kişiliğinin bir parçası zannederek özümsemiş olması muhtemel ama bu onun problemi. Peki, ben niye ısrarla onu aramaya devam ediyorum? Benimle görüşmek istese zaten arar değil mi? İnsanların bize davranışlarından bağımsız davranmamız mümkün mü gerçekten? Ne yapalım yani, bu arkadaşım da böyle desem ve takmasam olmaz mı? Böyle zamanlarda kendi davranış tarzımı değiştirmenin zorluğu altında eziliyorum, bu da beni huzursuz ediyor.

Bugün işler fazla yoğun değildi, ofisteki çoğu kişi de seyahat nedeniyle şehir dışında olduğundan sakin bir gün geçirdik. Açık ofiste çalışınca kişi azlığı ciddi fark yaratıyor.

Ailem ziyaretime geldi, bir süredir bende kalıyor. Bunun en büyük nimetlerinden biri evdeki düzeni sağlamak için bir şey yapmak zorunda olmamak. Akşam eve geldiğimde yemek hazır oluyor, çamaşırlar yıkanıp düzenleniyor, ev toplama derdi yok. Bu akşam baktım yemekte balık var, bayılırım balığa. Denizden çıkan her şeyi daha doğrusu denizle ilgili olan her şeyi çok seviyorum ben. Hava çok sıcak olmasına rağmen bir esinti geliverdi ben sofrayı hazırlarken. Gözlerimi kapadım, derin bir nefes aldım ve rüzgara bıraktım kendimi. Radyoda güzel bir müzik çalıyor, mutfakta annem balık kızartıyor, mutluluğun resmi bu olsa gerek Abidin. Çekirdek aile balkonda yedik yemeğimizi. Yemekten sonra ikinci mesaim başladı. Annemler geldiğinden beri her gece sektirmeden okey oynuyoruz. Tüm yıla yetecek kadar okey oynamış olmaktan sıkılsam da annemin hoşuna gidiyor diye sesimi çıkarmıyorum.

Ve işte günün sonuna gelmiş bulunmaktayız sevgili günlük. Birazdan duş alıp yatacağım. Bakalım rüyalar aleminde beni ne maceralar bekliyor. Yarın görüşmek üzere, iyi geceler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder