13 Haziran 2014

Cuma

Tanrı 6 günde tüm evreni yaratmış,  7. Gün istirahat etmiş.

O gün hangi gün acaba? Bana kalırsa Cuma.  Nüfus çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede yetişmiş biri olarak Cumanın kutsal bir gün olduğu hafızama kazındığından mı, ertesi gün Cumartesi dolayısıyla tatil olduğundan mı bilmem çok severim ben Cumaları. Cuma hayırlıdır ne de olsa.

Bugün Cuma, hem de 13.Cuma, üstelik de dolunay zamanı. Ne olmuş yani diyebilirsiniz. Siz 13.Cuma filmini izlediniz mi? O filmi izlediğim geceyi hiç unutmuyorum. Mevsimlerden bahar, günlerden Cumaydı, ben çocuktum. Çocukların çoktan yatması gereken bir saatte televizyonun karşısına kurulmuş TRT’de yayınlanan (O zamanlar başka kanal yoktu zaten) filmi gözlerim korkudan fal taşı olmuş, kalbim heyecandan deli gibi atarak izlemiştim. Bıçağı ranzanın altından soktuğu o sahne, ahhh. Filmi izlerken çişim gelmiş, o zamanlar dışarda olan tuvaletimize gitmek üzere yalnız başıma dışarı çıkmıştım. Eve dönüşte bahçedeki elektrik kabloları kısa devre yapıp ateş çıkarınca kalbim duracak gibi olmuştu korkudan.

Bugün ay dolunay, duygular yoğun, duygular coşkulu, duygular sabırsız, olsun diyor bir an önce ne olacaksa. Suçlu dolunay mı? Her şeyin sorumlusu başka bir şey, başka biri, başka bir olay değil mi zaten? Bugün inatçıysak, bencilsek anne babamız, matematikte başarısızsak matematiği bize sevdiremeyen öğretmenimiz, işimizden memnun değilsek bize hak ettiğimiz maaşı vermeyen patronumuz, mutsuzsak bizi anlamayan sevgilimiz,  içimiz sıkılıyorsa dağılıp gitmeyen gri bulutlar, başımız ağrıyorsa sıcak hava yüzünden hep. Zaten arıza insanlar da bizi buluyor her daim. Sorumluluğu üzerimizden atarak rahatlayacağımızı düşünmek ne büyük yanılgı.  Hayatımızdaki olaylarda elbette dış koşulların, diğer insanların da etkisi var ama rahatsızlığımı dışımdakilere bağlayıp olayı çözümsüz hale getirmektense konunun benim bakış açımla alakalı olduğunu kabul etmeyi tercih ediyorum ben. Bu sebeple diyorum ki, ey dolunay bırak içimi bulandırmayı J

Farkındayım, hayatımda bir şeyler değişiyor ama aksi düşünülebilir mi? Durağan, değişmeyen bir hayat mümkün mü? Aynı ırmakta iki kez yıkanılır mı? Zamanında dolabımdaki fincanların yerini bile değiştirmezdim. Zannederdim ki;  dolabımdaki fincanın yeri aynı olduğu sürece, ben her elimi attığımda onu nerde bulacağımı bildiğim sürece güvende olacağım.  Hâlbuki hayatta garanti olan ne var? Liseden kalma pantolonlarım olmasa o yılları yaşadığımın bir kanıtı olmayacakmış gibi gelirdi. Olmasaydı ne olurdu?  Hayat değişiyor, ben değişiyorum. Ve şimdi teslim oluyorum, bırakıyorum, değişmesi gereken ne varsa değişsin. Amaca hizmet etmeyen ne varsa bitsin, gitsin. Üzülmüyorum. Biliyorum ki her bitiş yeni bir başlangıç. Yeni bene evriliyorum. Benimle kalması gerekenler benimle olacaklar zaten biliyorum.

Sabah arkadaşım sadece vergisi milyon lirayı geçen bir işlem yapıyordu. Dedi ki; o milyon lirayı kendi hesabıma aktarsam, sonra da kıvırsam yanlışlık oldu diye. Milyon liran olsa açıklama yapmak için burda durur musun ki dedim. Benim milyon liram olsa bu ofiste olmazdım. Sonra düşündüm, bu milyon liralara sahip insanlar var ve hiçbiri bir yere gitmiyor. Uzun saatler çalışıyorlar, iş seyahatlerine çıkıyorlar, belki ailelerini yeterince görmüyorlar, belki sağlıklarından oluyorlar. Ne için? Düşündüm milyon liram olsa ne yaparım. Seyahat, seyahat, seyahat. Aklıma başka hiçbir şey gelmiyor. Dünyayı gezmek, başka âlemleri keşfetmek. Peki bunu yapmak için milyon liraya ihtiyacım var mı gerçekten? Beni durduran ne? Zihnimdeki kafesten başka bir şey var mı? Kafeslerimizin pek de farklı olmadığını fark ettim. Onlarınki biraz daha geniş görünüyor sadece.

Âlemin sırrına erecek değilim bu dolunay. İçimdeki coşku hayır olsun diyorum sadece. Kocaman bir HOŞGELDİN diyorum gelene ve sevgiyle gönderiyorum gidenleri, hoşçakalın…

Hayırlı Cumalar herkese.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder