24 Haziran 2014

Ruh Yıkama Seansı

Sizin ruhunuzu ne yıkıyor? Ben birkaç şey sayabilirim ama ilk sırayı müzik alır herhalde. Dinlerken içinde kaybolup gittiğim o kadar çok şarkı var ki. Hani sorarlar bazen hayatında ne olmazsa yaşayamazsın diye ya da ıssız bir adaya düşsen yanına alacağın 3 şey nedir? İnsan öyle muhteşem bir yaratık ki her durum ve koşulda yaşayabilir bence, o yüzden olmazsa yaşayamayacağımı düşündüğüm bir şey yok hayatımda. Ama hayatından ne eksik olmasın derseniz müzik diye yanıtlarım sizi. Her anımda benimledir müzik. Sabah kalkar kalkmaz ilk iş müziği açarım. Kitap okumuyorsam serviste müzik dinlerim, iş yerinde de öyle. Her anın muhteşem bir tamamlayıcısıdır müzik, yoksa eksikliğini duyarım muhakkak. Dinleme imkânım yoksa kendim söylerim.

Harika bir zaman makinesidir aynı zamanda. Notaların üzerine oturup yıllar yıllar geriye giderim bazen. Tüm dünyaya kızgın olduğum ergen zamanlara, yurttaki ranzama, arkadaşlarla oturduğum bir bara, sevdiğimle denizi izlediğim sahile, yolculuk yaptığım bir ana. Bazen de zamanda yolculuk farklı bir yön kazanır, daha sonra gideceğim yerler midir oralar? Önceden hiç görmediğim dağ başlarına çıkarım, kuş olup ormanların üzerinden uçarım, denizlerin dibine inerim. Bunların hepsi müzik sayesinde olur, bir melodi yeter de artar ayrılıp gitmeye. Beden aynı yerdedir de ruh kim nerelerde gezer durur o sırada.
Arka arkaya defalarca dinlediğim halde sıkılmadığım şarkılar vardır. O şarkıları sevmem gerçekten şarkıdan mıdır yoksa o şarkıyı dinlerken hissettiklerimi tekrar etme isteğimden midir ayırt edemem bazen. O sadece bir şarkı değildir artık, şarkıyı dinlerken tenimde hissettiğim rüzgâr, duyduğum koku, ağzımdaki tat, karnımdaki histir. Bambaşka bir anlam kazanmıştır. Onu besteleyen, çalan, söyleyen kişiden bağımsız bir şeydir, değişmiştir, dönüşmüştür. Benim deneyimim onu farklı bir hale getirmiştir artık. Hayat da öyle değil midir zaten, herkes özünde aynı şeyi yaşar da ondan başka bir anlam çıkarmaz mı?
Dinlerken kendimden geçtiğim bir kadın var benim. Onu dinlerken kelimenin tam manasıyla müziğin içinde kaybolup gidiyorum ben.  Söylediği şarkının her aşamasını, yüreğindeki notaların ciğerlerine doluşunu, ordan boğazına geçişini ve son olarak ağzından çıkışını iliklerime kadar hissediyorum. Canlı dinlediğimdeyse ağzıyla değil tüm bedeniyle şarkı söylediğine tanıklık ediyorum. Ne müziği, ne sesi beni etkileyen, yaptığı şeyi yapışındaki aşk belki. Mevcudiyetindeki her bir hücreyle yaptığı şeyin içinde oluşu.
1 yıldır hiç sıkılmadan dinliyorum Buika’nın La Noche Más Larga albümünü. Bangkok seyahatim sırasında sıklıkla dinlemem sebebiyle  de ayrı  bir yeri var gönlümde. Uzak Doğu’da Akdenizli bir kraliçe. Çok zıt gibi dursalarda harika bir ikili oldular bence. No lo se dinlerken Chao Phraya üzerinde tekneyle giderken yüzüme sıçrayan damlacıkların ıslaklığını hissedebiliyorum hala ya da Los solos dinlerken Koh Kret’in yemyeşil, bomboş sokaklarında yürürken içimde duyduğum huzuru. Como era dinlerken hissettiklerimi ise tarif etmem imkânsız, kelimeler kifayetsiz kalıyor. Müzik muhteşem bir şey.
Size veda ederken, ruhumu müzikle  yıkayıp kaybolmaya gidiyorum ben.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder