30 Haziran 2017

Gün 5 – Home sweet home



*28 Gün yoga başka bir blogta düzenlenmiş bir projeydi. Diğer günlere burdan ulaşabilirsin.

5.Günden üzülerek bildiriyorum sangha, bugün yoga yapmadım. Sabah 5.30 da uyanmama rağmen Antalya’ya gideceğim için yoga işine girişmedim hiç. Erkenden çıktık yola. 90 kilometrelik Çıralı- Antalya yolu 1 saat sürdü,  indiğim yerden evime olan 10 kilometrelik yol da.  İtiraf: şehri hiç özlememişim! Sabah olmasına rağmen hava cehennem gibi sıcak. Eve girer girmez girmez balkona koştum çiçeklerim kurumuş mu diye, kurumamışlar çok şükür. Ektiğim pek çok fesleğen tohumundan biri çıkmış, diğerleri de ardından gelecek ümit ediyorum. Köklensin diye suya bıraktığım birkaç dal fesleğen vardı, onlar köklenmiş iyice, diktim hemen. Kahvaltımı ettim. Liste hazırladım kendime; alınacaklar, yapılacaklar diye ikiye ayırarak. Malum fazla kalmayacağım. Yanıma alacağım eşyaları çıkardım dolaptan.

Ben çok şanslı bir insanım. Aslında şans ve tesadüfe inanmıyorum bir süredir. Gözlemime göre; bir şeye niyet ettiğimizde, bir şeyi yürekten istediğimizde evren onun gerçekleşmesi için her şeyi yapıyor. Misal, yurt dışından dönüp, ailemi ziyaret edip Antalya’ya geldikten sonra döndüğümü bildirmek için aradığım yoga öğretmeni arkadaşım iyi ki aradın dedi, ben de seni arayacaktım tam. Bir festivalde ders vermeye söz vermiş ancak aynı tarihlerde başka bir organizasyona katılması gerekiyormuş ve İngilizce ders verecek birini arıyormuş. Sen verir misin diye sordu, vermez miyim dedim gülerek. Böylece Türkiye’deki ilk dersimi vermiş oldum. Sonra Çıralı’ya gittim. Bir zamanlar müşterisi olduğum demeyeceğim, misafir bile demek haksızlık olur çünkü kendimi evimde hissettiğim bir mekâna. Burası yoga dersi vermeyi düşündüğümde aklıma gelen ilk yerdi. Orada ders vermeyi önerdim. Çok sevindiler, kabul ettiler ve beklemeye gerek yok hemen başla dediler. İçinde sadece birkaç parça eşyamın olduğu sırt çantasıyla gittiğim bu mekânda kalıyordum 10 gündür. Artık evime gideyim de eşyalarımı getireyim deyip geldim Antalya’ya bugün.

İşleri halletmek için dışarı çıktım. Apartmanın yanına manikür pedikürcü açılmış. Uzuuuun zamandır ihmal ettiğim el ve ayaklarıma bakıp gelin bir kıyak çekeyim bugün size dedim. İçeri girince bir baktım benim sürekli gittiğim manikürcü orda! (Başka bir yerde çalışıyor normalde). Dükkânın asıl sahibi bayram sonrası memleketine gidince ona rica etmiş dursun diye. Bir yıldır buralarda olmadığımdan konuştuk uzun uzun. Yogadan bahsedince çok ilgisini çekti, bir sürü soru sordu, cevapladım. Bundan böyle takas usulü çalışacağız, o manikür yapacak ben de yoga dersi vereceğim ona :)

İşlerin bir kısmını halledebildim garip bir hal oldu çünkü. Para çekeceğim, bankamatik arızalı, alacağım şeylerin olduğu dükkân kapalı, ilan bastıracağım yerde ilgili kişi yerinde yok filan. Yapabildiklerimi yapıp döndüm eve kendime gelmem bir saati buldu, hava o kadar sıcak.

Tayland’ta beni bir ay misafir eden arkadaşım Türkiye’ye gelmiş, onunla buluşup yemek yedik. Bir proje var beraber gerçekleştirmek istediğimiz onun hakkında konuştuk. Bana bilgisayar baktık. Teknolojiye o kadar uzağım ki; sırf ne alacağımı bilmediğim için artık prize takılı olmadan çalışmayan kırık bir aletle iş görmeye çalışıyorum. Gönül rahatlığıyla istediğim yerde yazabileceğim yeni bir alet hayalindeyim uzun zamandır. Arkadaşım baktıklarımızı beğenmeyip bir de internetten araştıralım dedi. Emektardan yazıyorum hala anlayacağınız.

Sonrasında ben eve gitmek istedimse de kendisi izin vermedi. Arkadaşlarıyla buluşacakmış sen de gel diye tutturdu. Biz artı iki kişiyle başlayan grup büyüdü de büyüdü. Grup bir zamanlar aynı yerde çalışan insanlardan oluştuğu için bolca iş konuşuldu. İtiraf 2: turizmi hiç özlememişim! Eskidendi, eskidendi, çoook eskiden diyeceğim zamanlar ben de turizmde çalışırdım. Eğitimini aldığım asıl mesleğimin bu olmasına rağmen o kadar bıkmışım ki, sohbetlere katılasım bile gelmedi.

Gün raporuna gelecek olursak; yoga yok, bolca sıcaktan bunalma, düzensiz ve aşırı yemek, 2 bira. Yargıç Serap diyor ki; otur yerine SIFIR! Ben de diyorum ki; şefkat göster azıcık, olur arada öyle…

28 Haziran 2017

28 Gün Yoga – Gün 4 Merhaba Sangha



*28 Gün yoga başka bir blogta düzenlenmiş bir projeydi. Diğer günlere burdan ulaşabilirsin.

Merhaba Sangha, ben Serap. Bu mecradan haberdar olduğumda birinci turun yarısıydı sanırım. O zamandan beri sessiz takipçisiyim bloğun. Büyük hevesle, hiç birini atlamadan tüm yazıları okuyorum. Hızımı alamadığımda dönüp geçen yıl yazılanları okuduğum bile oldu. (Misal Pınar’ın blogu) Fikir harika, bende katılmak istedim ama hem yarıdan başlamak istemedim hem de ilk turda yazanların sadece shadow yoga yapanlar olması sebebiyle topluluğu shadow yoga yapanlara özelmiş gibi algıladım. Böylece bir sonraki turun yapılacağından habersiz, ilk yeni ayda her gün günlüğüme yazmak suretiyle kendi başıma yapmaya söz verdim. 2. turun başlamasıyla baktım sangha büyüyor, meydan da boş atıverdim işte kendimi. İlk üç günü günlüğüme yazmıştım ve buraya aktarmayacağım. 4.günden selam olsun hepinize.

İtiraf ediyorum sangha ben iflah olmaz bir Defne Suman hayranıyım. Kendisine hayran mektubu yazmışlığım bile var. Kulağa çok iddialı gelecek ama onun bloğuyla karşılaştığım gün hayatım değişti, gerçekten söylüyorum bunu. 1 ay içinde tüm bloğu baştan sona okudum. 2014 senesiydi. 2 yıl önce yurt dışında başladığım yoga derslerine Türkiye’de devam etmeye karar vermiş ancak kafama göre bir yer bulamamıştım. Ben de evde kendimce yapmaya çalışıyordum. Bir yandan yoga hakkında bulduğum her şeyi okuyordum. Defne’nin bloğu hayatımda çok sevdiğim şeylerden biri olan yazıyı yogayla birleştiriyordu. Üstelik insan hallerine dair çok güzel tahliller yapıyordu. Okuduğum her yazıda kendimi buluyordum, sanki beni anlatıyordu. Yalnız olmadığımın farkına varıyordum. Okuduğum her yazıyla ben de yazmak için ilhamla dolup taşıyordum. İşte o dönem karar verdim blog açmaya ve çok düzenli olmasa da yazıyorum o zamandan beri.

Yine o dönem, okuduklarımın etkisiyle başladım her sabah erken kalkıp yoga yapmaya. O zaman düzenli bir işte çalışıyordum. (1 Yıl önce istifa ettim o işten) 7.30 da servise binmem gerekiyordu. Ben de 5.30 da uyanıyor, yogamı yapıyor, hazırlanıp servise biniyordum sonra. Hatta bazen akşam işten döndükten sonra da yapıyordum. Yogayla aşk yaşadığımız muhteşem bir dönemdi hayatımda. Dolayısıyla her gün erken saatte kalkıp yoga yapmakla ilgili bir sıkıntım yok, o disiplin oturdu geçen 3 yılda. Benim bu 28 gündeki birinci niyetim her gün yazmakla ilgili daha çok. Yazmayla ilgili başka bir grup ta oluştu sanki burda. Ben Murat Gülsoy’dan (ya da başka birinden) ders almadım hiç yazmakla ilgili ama ben de o gruba dahil olabilir miyim merak ediyorum.

Yoga benim hayatımda inanılmaz bir dönüşüme vesile oldu. Yoganın ne muhteşem bir şey olduğunu anladığım ilk zamanlar (sanki Amerika’yı keşfetmişim gibi!) büyük bir hevesle etrafımdaki herkesi bu coşkuya dahil etmek istemiştim. Olmadı tabi. Sonradan fark ettim ki bu çok kişisel bir yolculuktu. Başka birinin seni davet etmesiyle katılabileceğin bir şey değildi. O dönem hayatımdaki bazı kişilerle yollarımız ayrıldı ve yalnız devam ettim yoluma. Yolun yalnız yürüneceğini biliyorum ama şimdi başka bir şey fark ediyorum, sanghanın önemini. Yolu yalnız yürüyecek olsak bile aynı yolu seçmiş kişilerle bir arada olup destek verebiliriz birbirimize. Ne demişler; BİRlikten kuvvet doğar!

Yoga bir kere hayatınıza girince ihtiyacınız olmayan, hoşlanmadığınız şeyler duramıyor hayatınızda ve bana müsaade deyip çıkıyorlar arka kapıdan. Bu bugünden yarına olan bir şey değil, zaman alıyor elbette. Yine de 5 yıl önce Moskova’da girdiğim ve tek kelimesini anlamadığım ilk Rusça yoga dersinde yoga için işimi bırakıp evimi kapatacağımı, Hindistan’a gideceğimi, yoga eğitmeni olacağımı ve ilk dersimi Hindistan’da vereceğimi tahmin edemezdim.

Herkesin yoga eğitmeni olduğu bugünlerde ben de çiçeği burnunda bir yoga eğitmeniyim. Kendim için eğitmen, öğretmen tanımını kullanmayı biraz iddialı buluyorum. Sonuçta hayatını yogaya vakfetmiş, yıllardır yoga yapıp bunu bir iş değil hayatının bir parçası haline getirmiş öğretmenler dururken bu kadar kısa sürede kendime öğretmen demek terbiyesizlikmiş gibi geliyor. Bildiklerimi paylaşıyorum diyorum ben de. Bildiklerim de aldığım 200 saatlik eğitmenlik kursundan gelmiyor. Yoganın insanın hayatında nasıl değişimlere yol açtığının kanlı canlı örneğiyim. Söylediğim hiçbir şey kitaptan okuduğum basmakalıp bilgiler değil. Hepsi birinci elden kendi deneyimim. Bu sebeple içim rahat diyebilirim.

Yoga herkes için midir? Defne’nin bu konuda yazdığı pek çok yazı var. Yoganın sadece hak edene verilmesi gereken kadim bir bilgi olduğunu sık sık tekrarlıyor. Ben de buna büyük oranda katılıyorum. Yine de yoga eğitmenliğini seçmemdeki temel motivasyonum yoganın gerçekleştirdiği dönüşümden mümkün olduğunca çok insanı haberdar etmek diyebilirim. Ben söyleyeyim de kişi kendine uygunsa bunu alıp içselleştirsin, değilse zaten çıkıp gidecektir diye düşünüyorum.

28 gün için ikinci niyetim iyi bir yoga eğitmeni olmak için elimden gelen her şeyi yapmak. Bunu yaparken de bilinçaltımda yer etmiş “sevdiğin işi yaparak para kazanamazsın” ön yargısından kurtulmak. Bu önyargımın temelleri çok derin ve çok çektim bunun yüzünden. O da başka bir yazının konusu olsun.

Oldukça uzun bir giriş oldu, gelelim mevzuya. Bugün 4. Gün ve kırmızı çadırın 3. Günü. Açık olmam gerekirse regl olunan günlerde yoga yapmamam konusunda beni uyaran hiçbir öğretmenim olmadı bugüne kadar. Sadece ters duruşlar yapmayın dendi. Ben de ters duruşlardan kaçınarak yaptım hep yogamı regl olsam bile. Bu toplulukta çokça vurgulanması sebebiyle bundan sonra ben de yapmamaya karar verdim. Deneyip vücudumdaki etkilerini gözlemleyeceğim.


Sabah 5’te uyandım. Yoga yapmayacağım için yürüyüş yapmaya karar verdim. 5.30 du kamptan ayrıldığımda. Güneşin doğmaya yüz tuttuğu o büyülü zamanda ışıklarının vurduğu dağ alev alev yanıyordu. Öyle bir renk cümbüşü vardı ki kelimeyle tarifi imkânsız. Gözümü kapayıp saygı durdum güneşe. Devam ettim sonra yoluma. Baktım kafamın içinde kelimeler yazıyor da yazıyorum. Baygın hanımeli kokularının yasemin kokularına karıştığı o an Sanghaya katılmanın kararı verildi. Bir buçuk saat kadar yürüyüşün ardından 7.30 daki dersime hazırlanmak üzere döndüm. Biraz nadi sodhana yapıp sessizce oturdum. Öğrenci gelmedi. Ben de mutfağa geçip patatesli yumurta yaptım. Kahvaltı yapıp bayram bitimi kamptan ayrılanları uğurladık ve işte karşınızdayım. Şimdilik benden bu kadar. Tanıştığımıza mutlu oldum sangha, iyi ki varsınız…

21 Haziran 2017

Aylak Yaşam

Bugün işimden istifa edeli tamı tamına bir yıl oldu. Ne çok şey oldu bu bir yılda! Hayatımı kökten değiştirecek bu kararı verdikten kısa bir süre sonra, birilerinin ülkede darbe girişiminde bulunmasından tam bir saat önce, olacaklardan habersiz, New York’a gitmek üzere olan bir uçaktaydım ben. Evet, uçağım bir saat geç olsaydı gidemeyecektim Amerika’ya. Bunu doğru yolda olduğuma ve orda bulunmam gerektiğine dair bir işaret olarak aldım.

Moskova’da başladığım, Antalya’da devam ettiğim yogalı hayatım Yenidünyada devam etti. Her ne kadar Hindistan yoganın beşiği olsa da Amerika dünyada en kaliteli yoganın yapıldığı yer sanırım. Santa Fe gibi küçük bir şehirdeki stüdyo sayısına hayret ettim. Bizde “yaşlı” (hem de oldukça) tabir edilecek öğrencilerin derslerde ceylan gibi sektiklerini görünce şaşkınlığım daha da arttı. Yoga burda insanların hayatına oldukça entegre olmuş bir şeydi. Öyle ki; süpermarkette bile yoga yapılıyordu! İlk iki hafta aç gözlülükle tüm stüdyoları, stilleri, öğretmenleri denedim. Sonraki 3 aysa sadık bir şekilde, gönlümü fetheden vinyasa derslerine katıldım.

Amerika’ya gidişimden 1 yıl önce yapmış olduğum Hindistan seyahatinde daha uzun süre kalmak üzere döneceğim diye söz vermiştim. Sözümü tutma zamanı gelmişti. Oldukça maceralı geçen Albuquerque- Delhi uçuşu sonrası doğru dürüst dinlenmeden kendimi yoganın başkenti Rishikesh’e attım. Burası adım attığınız her yerde, yoga, meditasyon, reiki, her türlü spritüal öğretiye dair ders alabileceğiniz, Himalayaların eteklerinde, Ganj nehri kenarında küçücük bir kasaba. 1 ay süren oldukça yoğun bir kurs sonrası yoga eğitmenlik sertifikamı aldım. Kurs bitince başka öğretmenlerle derslere devam ettim.

Önceki seyahatimde kurmuş olduğum bir bağlantı sayesinde Rajastan’da bir otelde ders vermeye başladım. Kim derdi ki bir gün yoga eğitmeni olacağım ve ilk dersimi de Hindistan’da vereceğim! Hayat tahmin edilebilir, planlanabilir bir şey değil kesinlikle!

Hindistan’da olup ashram hayatını deneyimlememek olmazdı. Rotamı güneye çevirip Sivananda Yoga Vedanta Dhanwantari Ashram’a gittim. Programı oldukça disiplinli olan bu ashramda geçirdiğim günler hem bedenimde hem de ruhumda değişimlere yol açtı.

Sonrasında Hindistan’ın değişik bölgelerine yaptığım gezilerde aldığım ve verdiğim yoga dersleri yine devam etti. Uzun soluklu seyahatim son durağım olan Tayland Phuket’te geçirdiğim ayla son buldu.

Yurda dönüş zamanı yaklaştığında ne yapacağımla ilgili kafamda bir şeyler oluşmaya başlamıştı ve 10 ay sonra ülkeye döndüm. Ailemi ziyaret ettikten sonra evime gelip yerleştim. Döndüğümü bildirmek için aradığım yoga öğretmeni arkadaşım iyi ki aradın dedi, ben de seni arayacaktım tam. Bir festivalde ders vermeye söz vermiş ancak aynı tarihlerde başka bir organizasyona katılması gerekiyormuş ve İngilizce ders verecek birini arıyormuş. Sen verir misin diye sordu, vermez miyim dedim gülerek. İşaretler devam ediyordu…

Türkiye’de verdiğim ilk dersin sonunda öğrenciler gelip beni kucakladı. Eve dönüş yolunda tarifi zor duygular içindeydim, şükranla dolup taşıyordum. O an hayatımda yaptığım hiçbir işte böyle bir tatmin duymamış olduğumu fark ettim. Kesinlikle doğru yoldaydım.

1 yıl sonra hayatımda ne değişti? Çok şey! Bir kere giden kişiyle aynı kişi değilim. Korkularıma teslim olmayı bıraktığımda hayatın benim için harika sürprizler hazırladığını ruhumun derinlerinde hissediyor, hatta biliyorum artık.


Bu satırları size Aylak Yaşam Kampı’ndan yazıyorum. Neresi orası derseniz; burası Çıralı ’da, bir zamanlar müşterisi olduğum demeyeceğim, misafir bile demek haksızlık olur çünkü kendimi evimde hissettiğim bir mekân. Yoga dersi vermeyi düşündüğümde aklıma gelen ilk yer. Dün bir teklifle geldim, meğer onlar da beni bekliyormuş J Dünya Yoga Günü’nde duyurmuş olayım, bundan böyle burdayım. Davetlisiniz; Aylak Yaşam ailesi olarak hepinizi yoga yapmaya bekliyoruz...