16 Temmuz 2014

Rahatlık Alanının Sınırlarında - İlginç Bir Gün

Bizim kıza talip çıktı.

Uzun zamandır pek çok kişi ağız birliği etmişçesine aynı şeyi söylüyor, sat artık şu arabayı. Ben de ara ara  – özellikle arızalanıp bana masraf çıkardığı zamanlarda- onlarla hem fikir olup, satacağım diyorum. Aslında öyle bir niyetim olmadığının farkındayım da,  kendimi rahatlatmak için şöyle bir düşünür gibi yapıp;  aman ne zararı var, dursun işte deyip anında vazgeçiyorum sonrasında.

Son arızalar, muayenesi filan derken tamam dedim, bu sefer kesin satacağım. Kendime süre de koydum; annemler burdayken sağa sola gideriz, lazım olur, onlar gittikten sonra. Annemlerin gitmesine birkaç gün kala arabaya alıcı çıktı. Fiyatta anlaştık, el sıkıştık, her şey tamam. Tamam da içimdeki bu sıkıntı neden? Arabayı satmak istemiyorum sanırım, ama neden?
6 yıldan uzun süredir seviyeli bir beraberliğimiz var kendisiyle; yoksa mesafeli mi demeliyim? Dürüst konuşmak gerekirse ihtiyaçlarına hiçbir zaman önem vermedim onun. Ne yağına baktım, ne suyuna, silecek suyunu bile yaptığım nadir ziyaretler sırasında tamirci koymuş, artık havası inmiş lastiklerini yakıt aldığım yerdeki adam şişirmiştir haline acıyarak. Arada sırada ona gerçekten ihtiyacım olduğu zamanlarda, haftalarca yıkanmamaktan berbat durumda olduğu için binmekten vazgeçtiğim de olmuştur çok.  Tüm bu koşullar altında arada sırada arıza çıkarmakta haksız mıdır, hiç değil! Varlığını hissettirebilmek için bana sorun çıkarmakta yerden göğe kadar haklıdır, kime bu kadar ilgi göstermeseniz arıza yapar anında.
Arabanın benim için anlamını düşünüyorum. Nedir bir araba? Metalden, plastikten, lastikten, kablodan, kumaştan, camdan, boyadan oluşmuş, bir yerden başka bir yere gitmemizi sağlayan bir araç değil midir? Ahh bu insanoğlu, eşyaya yüklediğimiz tüm bu anlam.
Bu araba benim ilk göz ağrımdır. Ehliyet kursundaki birkaç araç haricinde direksiyonunu ilk kez tuttuğum, araba kullanmayı öğrendiğim araçtır. Mekaniğe bir türlü basmayan kafam sebebiyle geri geri gidemediğim (bence kadın şoförlerin en ortak sorunudur), park mesafesini bir türlü ayarlayamadığım zamanlarda daha sonradan kendini hatırlatacak izler bırakmışımdır bedeninde.  Yine de şikâyet etmeden götürmüştür beni bir dost sohbetine, çok sevdiğim bir şarkıcının konserine, tiyatroya, denize (Çıralı’ya, Olympos’a), ulaştırmıştır sağ salim. Ondan mı şimdi bu duygu durumları, iç bulanmaları? Bu olabilir mi sebebi?
Son zamanlarda patolog gibi hissediyorum kendimi. Beklenmeyen bir his, bir duygu mu çıktı ortaya? Çıkarıyorum kadavrayı buzdolabından, yatırıyorum soğuk çeliğin üzerine, alıyorum elime neşteri, başlıyorum kesmeye. Ortadan ikiye yarıyorum önce, bakıyorum bakalım her şey yerli yerinde mi. Görünürde bir anormallik olmuyor genelde. Organlara geçiyorum sonra sırayla.  Kesip biçiyor, çıkarıp tartıyorum. İnsandan kadavraya dönüştüğüne göre beden,  bir yerde bir sorun olmalı mutlaka. Dikkatli bakınca, ilk bakışta fark edilmeyen bir şey görüyorum sonra. Çok küçücük belki ama önemsiz değil kesinlikle, ölüme sebebiyet vermiş sonuçta. Kanlı canlı duruyor orda. Beden soğuk, neden değil, alev alev yanıyor. Şaşırıyorum önce, alakasız bir şey gibi görünüyor başta. Bakıyorum sağına soluna iyice, acaba diyorum, neden bu olabilir mi?  Farkındalık önce geliyor da kabulleniş çok sonradan takip ediyor onu.
Süreç böyle işliyor son zamanlarda; nedenlere ulaşmak için canhıraş çırpınmalar söz konusu. Nedene ulaşıncaya kadar geçen zamanda, diken üstünde oturmalar, iç sıkıntıları, can çekişmeler.  Geçen gün içinden çıkamadığım başka bir konu hakkında hırpalarken yine kendimi arkadaşım dedi ki;  nedeni ne olursa olsun sonuç değişmeyecek. O anda bir aydınlanma olur gibi oldu, evreka! Ne kadar da doğru. Hele de benim dışımdakiler hakkında. Bulduğum nedenler bana (egoma) geçici ve sahte bir rahatlama sağlamaktan başka bir işe yaramıyorlar aslında, sadece kabul etsem ve devam etsem? Yine de meraklı doğam izin vermiyor bir türlü, o neden illa ki bulunacak, bulana kadar rahat yüzü yok bana!
Araba meselesi kesinlikle benim alakalı ama biliyorum. Arabayı satmak istemeyen yanım diyor ki neden satmak istiyorsun arabayı? Kullanmıyorum ki zaten diyorum, orda öylece duruyor, hem artık şehir merkezinde oturuyorum. Satarsan ne yapacaksın diyor, nasıl gideceksin istediğin yerlere, dolmuşa mı bineceksin şimdi? Neden olmasın? Belki bir bisiklet alırım kendime. Alacağım parayla da Hindistan’a giderim. Onu arabayı satmadan da yapabilirsin diyor. Haklı, öyle de yapabilirim. Peki, neden bu kadar önemli satmak veya satmamak?
Bu huzursuzluğu bir yerden tanır gibiyim. Yeni eve taşınırken de hissetmemiş miydim böyle? Neydi o, eski alışkanlıklardan vazgeçmenin zorluğu muydu? Yeniye alışmak zorunda olmanın getirdiği endişe miydi? Rahatlık alanının dışına çıkmak mıydı? Biraz daha cesur olalım;  bir dönemin bitmesinden mi tüm bunlar yoksa? Nasıl yani, bu kadar zaman sonra yine aynı mevzu mu, geçmemiş miydik biz oraları? Belli ki geçememişiz.
Sorun biraz daha anlaşılır şimdi. Arabamın bir adı olmadı hiç, ama cinsiyeti belliydi ilk günden. Alındığında “bizim” kızımızdı, sonra “benim” kızım oldu, şimdi de”bir başkasının” kızı– ya da oğlu- olacak ve yeni bir dönem başlayacak.
Huzursuzluk eskiye tutunmaya çalışan yanımla, artık yeniye başlama zamanının geldiğini fark eden yanım arasındaki amansız çekişme sebebiyle değil miymiş meğer? Ohhh, çok şükür. Farkındalık güzel şey.

Bugün sabahtan beri bir garip haller vardı üzerimde. Bir hüzün, bir ağırlık. Uzun süredir yanımda olan olan ailemin bugün gitmesinden mi , arabayı satma konusunda yaşadığım kararsızlıktan mı? Akşam üzeri uzaklardan bir haber geldi sonra, eski bir dosttan. Demiş ki; her seçim bir kaybediştir aslında. Ne kadar doğru. Peki, kazandıklarımızdan naber dostum? Sanıyor musun ki söylediklerin bir şey eksiltir sana olan sevgimden, ya da dostluğumuz bozulur yaptıkların yüzenden?

Sabah bilgisayarımı açtığımda günün mesajı " Karar vermekten korkma." idi. Bu zamanlaması manidar haber de gelince dedim ki, verdim ben kararımı. Şimdi kocaman bir HOŞGELDİN diyorum yeni hayatıma ve bırakıyorum eskileri. Geçmiş geride kaldı, gelecek var olmadı henüz, ne duruyorum o zaman kutlamak için şu anı...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder