8 Temmuz 2014

Ölüme Dair Bir Yazı

Pazar günü Osho’nun Yoga kitabında ölümden bahseden bölümü okuyordum.  Kitapta diyordu ki; farkında olursak tam olarak ne zaman öleceğimizi bilebilirmişiz. Ölüm gelmeden önce işaretler gelirmiş. Yazılana göre insan ölmeden 9 ay önce (Aslında tam olarak 9 ay değil, ana rahminde kaldığınız süre kadar önce  -7 aylıksanız 7 ay önce- ) Hara’da-göbekte bir şey kıpırdarmış. Bunu okuyunca yaklaşık 2 ay kadar önce tam da o bölgede hissettiğim hareket geldi aklıma. Hatta bunu blogta da yazmıştım. Bu hatırlayışla acaba dedim, acaba işaret geldi mi? Bu durumda 7 ay kadar bir vaktim kalmış oluyor.


Ölümlüyüz. Hepimiz de bunu biliyoruz. Ama ısrarla hiç farkında değilmişiz gibi yaşamaya devam ediyoruz. Ölümden ölesiye korkuyoruz çünkü.  Sonra bir şey oluyor; yakınımızda biri ölüyor, hastalanıyoruz, hayatımızda kökten bir değişiklik oluyor ve hatırlıyoruz yeniden, öleceğiz, evet, hepimiz bir gün öleceğiz. Gel gör ki zihin kabul etmek istemiyor, hep başkaları ölür diyor, ölüm senin için değil. Seni küçük sorunlarına geri çekiyor hemen, ayın sonunu getiremedin, çok istediğin arabayı alamadın, sevdiğin kız seni terk etti, arkadaşın sana kazık attı, çok kilo aldın vesaire.  Küçük dünyanın küçük sorunlarına dönmenin dayanılmaz hafifliğinde devam ediyorsun yaşamaya, ta ki seni kendine getirecek başka bir olay olana kadar. Aslında işaretler hep geliyor. Ya da gelmiyor, işaretler hep orda zaten, gözünün önünde ama görmek istemiyorsun bir türlü. Günde milyon kez şikâyet ediyorsun ama biteceğini düşündüğün an birden kıymetleniyor hayat, bırakmak istemiyorsun, ölüm fikrinden bile korkuyorsun, kaçıyorsun. Nedir tam olarak bırakamadığın, seni buraya bağlayan ne? Nedir korktuğun, yok olmak mı? Var olduğundan nasıl bu kadar eminsin?
Düşündüm, diyelim 7 ay sonra öleceğim, ne yapacağım şimdi? Tabi saçma geliyor, bir saniye sonra bile yaşayıp yaşamayacağımı bilmezken 7 ayın hesabını yapmak ama diyelim ki öyle.  Bir şey yapmak gelmiyor içimden, bir şeyi değiştirmek ya da. Öyle akıp gitsin diyorum. Ne yapacağım ki? Yıllardır görüşmediğim insanları mı arayacağım? Namaza mı başlayacağım? Hep yapmak istediğim dünya turuna mı çıkacağım? Ne anlamı var? Tüm bunları yaptıktan sonra ölsem ne değişecek?
Daha bir ay olmadı; Robin Williams’ın bir filmini izledim.  Doktor adama 90 dakika sonra öleceğini söylüyor. Adam koşa koşa yıllardır seks yapmadığı karısına gidip seks yapmaya, 2 yıldır görüşmediği oğluna gidip ilişkisini düzeltmeye çalışıyor. Olan ne, ne değişti?
Yine birkaç yıl önce gitar diye bir film izlemiştim. Genç bir kadın 2 ay ömrü kaldığını öğreniyor aynı zamanda işinden kovuluyor, sevgilisi terk ediyor. Hayatı birden berbat bir hal alıyor. Sahip olduğu tüm para ve kredi kartları ile gidip kocaman bir daire kiralıyor, eşyalar alıyor, dilediği gibi yiyip içiyor bir de çocukluğundan beri hayalini kurduğu gitarı alıyor. Günlerini hiçbir şeyi dert etmeden, evine gelen birkaç kişinin hayatına dokunarak sürdürmeye başlıyor.
Filmlere, kurgu hikâyelere gitmeye gerek yok, çok yakınımda kanlı canlı örneği duruyor. Kardeşini kanserden kaybettikten 5 ay sonra kendisine kanser teşhisi konan canım annem. Dayımın kanser hastalığıyla geçen son yılına yakından tanıklık etmenin etkisiyle ben bu yolun sonunu biliyorum, tedavi olmak istemiyorum diyerek başta tedaviyi reddeden, zorlukla kabul ettirdiğimiz kemoterapi dönüşleri kusarken Allah’ım ölüyorum diye haykıran, neden ben diyerek ağlayan, sonra yaşama iç güdüsüyle dimdik ayağa kalkan, savaşan ve en sonunda kabullenen, teslim olan canım annem. Tüm ömrünü başkaları için endişelenerek, kimse üzülmesin, kırılmasın diye içine atarak, başkalarının mutluluğu için çırpınarak harcayan canım annem. Bakıyorum o da öğreniyor artık, boş vermeyi, önemsememeyi, biraz da olsa kendini düşünmeye başlamayı. Nasılsın diye sorduğumda ağrılardan bahsetmek yerine bir şarkı söyleyiveriyor telefonda bana. Evet, ölüm çok yakınımızda.
7 ay sonra ölme konusundan arkadaşıma da bahsettim. Konunun yabancısı değil; aylar önce bana geçen yıl gördüğü bir rüyayı anlatmıştı. Rüyasında ölmüş olan babası yanına gelmiş, o da ölüm hakkında sorular sormuş babasına. Babası tüm sorularını yanıtsız bırakmış ve tek cümle söylemiş; merak etme, yakında geleceksin yanıma. Ve balon gibi uçup gitmiş sonrasına.  Arkadaşım tüm bunlar olurken babasının ölü olduğunun farkında olduğunu, kendisinin de babasının ölü olduğunun farkında olduğunu,  bunun bir rüya olmadığını söyledi. Ona inanıyorum kesinlikle. Sabah uyandığında gülmüş, ağlamış, çok değişik duyguları aynı anda hissetmiş. Ama o gün değişik hiçbir şey yapmak gelmemiş içinden, çok ikiyüzlüce gelmiş. Ben de tamamen aynı hissiyattayım.
Demem o ki; gerek var mı illa hara daki hareketi beklemeye, kanser hastası olmaya, düşünmeye başlamak için bir yakının ölümüne şahit olmaya. Yaşadığımız her dakika ölüm için bir hazırlık değil mi zaten? Elimizde “Şu an” dan başka bir şey var mı? Kendimize, bedenimize, etrafımıza ettiğimiz bu zulüm niye? Sonsuzlukla kıyaslandığında şu minicik, küçücük varlığımızın, kâinatta kapladığımız yerin hacmi, kütlesi ne kadar? Her şey sonluyken -ya da sonsuzken- nedir nesneye, insana tutunma, bağımlı olma, sahip olma isteği? Neden bu yapışma, bırakmama? Akış nerede? Teslim olma?
Bırakma isteği bir yanda ona direnen zihin öbür yanda. Peki ben neredeyim? Henüz gidemezsin, daha bütüne katkıda bulunmadın diyen hangisi? Bütüne nasıl katkıda bulunacağımı nasıl bileceğim? Bölünmüşlük hissi ne zaman son bulacak? Soruların ardı arkası kesilmiyor.
Tanrının var olup olmadığından bir türlü emin olamayan bir arkadaşım sormuştu geçenlerde; biz öldükten sonra ne olacak diye. Ben de bedenimiz yok olacak ama ruhumuz (ya da içimizdeki enerji, adına ne dersen de ) devam edecek diye. Sana göre kolay demişti, dayamışsın sırtını yok olmayacağın düşüncesine. Sanırım ben de inanacağım artık bu Tanrı fikrine, yoksa delireceğim dediğinde teslim ol demiştim ona, sadece teslim ol.

Söylemesi kolay, yapması zor, teslim olmak, bırakmak.
Tüm bunları yazarken bir kere daha farkına varıyorum sorunumu(zu)n, düşünmek! O kadar çok düşünüyoruz ki yaşamaya vakit kalmıyor düşünmekten.
Şimdi biri bana söylesin, 7 ay yeterli mi tüm bu soruları cevaplamaya? Ya da, soru neydi ki?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder