7 Mayıs 2014

Hıdırellezle Zamanda Yolculuk

Dün hıdırellezdi. Pazartesi günü herkeste bir heyecan; gülün altına gömülecek dilek kâğıtlarına ne yazılacağının telaşı. Ev mi istesek araba mı? Yakışıklı bir sevgili (koca belki), daha iyi bir iş, daha çok para, sağlık, tatil, çocuk, isteklerin ardı arkası kesilmiyor. Peki, ama aslında ne istiyoruz biz? Gerçekten bir fikrimiz var mı hayatta ne istediğimize dair?

Arkadaşıma sordum yazdın mı bir şeyler diye, hayır dedi. Ben de yazmamıştım. Zaten bu yılda bir gün mevzuları biraz sevimsiz gelmiştir hep. Sevgililer, anneler, babalar, rehberler, şunlar, bunlar, hatta doğum günü bile. Neden sevgimizi ille de tek bir günde göstermek zorundayız? Neyse konumuz bu değil. Başladım arkadaşıma anlatmaya...


Hıdırellez bizim oralarda ciddiye alınan bir olaydır. O gün doğaya çıkılıp 40 çeşit değişik ot toplanır, o otları kaynatıp suyuyla yıkandığında tüm yıl boyunca sağlıklı kalınacağına inanılır çünkü. Çiçeklerden taç yapılıp başlara takılır. Doğadan toplanan bahar dalları evlerin kapılarına asılır. Gün batımına yakın mahallede kocaman bir ateş yakılır, çoluk çocuk, genç yaşlı tüm mahalleli o ateşin üstünden atlar. Ateş sönünce küllere parmak basılıp alına değdirilir sağlık için yine. Gece olunca (aslında gün doğmadan, sabaha karşı daha makbuldür) gülün altına taşlarla dileklerin resmi çizilir. Resimler çoğunlukla ev ve arabadan oluşsa da arada kitap gibi (çocuğunun iyi bir eğitim alması için) değişik figürler çıkar.


Arkadaşıma bunları anlatırken aklıma Rusya'da Temmuz ayında kutlanan Ivan Kupala festivali geldi sonra. Orada da benzer şekilde kızlar başlarına kır çiçekleri takıyor, çiçekler akan suya bırakılıyor, ateş üzerinden atlanıyor, bizim hıdrelleze oldukça benziyor yani. Dedenin yediği ekşi eriğin torunun dişini kamaştırması misali iki kültür de Pagan geleneklerini devam ettiriyorlar aslında farkında olmadan ya, neyse.


Hıdırellezle ilgili tüm bunları anlatınca ışık hızıyla çocukluğuma dair anılar canlanıverdi zihnimde. İnsanların yalnız değil, muhakkak komşunun birinde toplanıp beraber kahvaltı ettiği, evlerin kapılarının kilitlenmediği, bir ihtiyaç olduğunda komşu evden temin edip "Komşu, dolaptan yumurta aldım, bahçeden maydanoz topladım." dediği, bahar akşamları bahçelerini sulayan koca koca adam ve kadınların hortumları birbirine tutup su savaşı yaptığı, ekmeğin mutlak surette mahalledeki çocuklar olarak bizim tarafımızdan alındığı, eve giriş zamanının geldiğini belirten akşam ezanının okunmasından sonra anneme "Nolur, birazcık daha kalayım!" diye yalvardığım, “kız" olduğum için bir türlü gece dışarı çıkan erkek çocuk grubuna dahil olamadığım, eriklere dalmanın, bisikletle ilçe dışına kaçmanın müthiş adrenalin yarattığı çocukluğum. Zihin ne acayip şey, tek bir olaydan yola çıkıp ta nerelere götürüyor insanı. Ben de böyle zaman makinesine binmiş gibi bi gidip geldim eski günlere.


Ben oralardan ayrılalı 16, bu yazdıklarımın çoğunu yaşayalı en az 26 sene olmuş. Acaba hala aynı coşkuyla kutlanıyor mudur güzelim Hıdırellez bizim oralarda?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder