Hayatın geçiciliği
üzerine milyonlarca söz söylenmiştir herhalde. Yine de küçük aklımız bir türlü
almıyor işte. Ben de heyecanla okuduğum romanın kahramanı ileri yaşlarında, tam
da aşkı bulmuşken pat diye ölüverince allak bullak oldum. Öte yandan hiç de
fena değil böyle bir ölüm; ya aşkı bulamadan ölseydi! Ani olması da ayrıca
güzel, kim ölmeyi bekleyerek ya da hastalıktan, acı çekerek ölmek ister ki? Hiç
beklemediğimiz anda, birden bire gelmeli ki ölüm, bunca zaman yokmuş gibi
davrandığımızın farkına bile varamayalım. Bir de vicdan azabından ölmeyelim yani
boşa geçirdiğimiz onca zaman için, giden bedenimiz olsun sadece. Üstelik
romandaki bu ölüm gencecik bir yaşamın devam etmesine sebep oluyor. Ölürken
bile işe yaramak güzel şey olsa gerek.
Sevdiğim bir
arkadaşım başka bir şehre taşınıyor. Hayat garip şey. Bazen bir şeyi yıllar boyu istiyorsunuz olmuyor bazen
de gönlünüzden geçirir geçirmez tüm evren bu dileği gerçekleştirmek için
uğraşmış gibi çok kısa bir sürede oluveriyor. Sanırım doğru şeyi istemekle ya
da zamanın gelmesiyle alakalı, bilemiyorum. Kendi adıma üzgün olsam da
arkadaşım için çok seviniyorum, Onun bu yeni şehirde çok daha mutlu olacağına inanıyorum.
Bazen hayat tıkanıp, akmaz hale gelir. Bilinç düzeyinde olmasa
da içten çok iyi bilirsiniz ki bir şeyler değişmek zorundadır. Kabul etmek istemezsiniz,
değişim her zaman risklidir çünkü ne olacağını kestiremezsiniz. Alışkanlığın
sıcak kollarında envai çeşit ninniyle uyutursunuz kendinizi ama derinde bir
şeyler dürter durur. Siz bir şey yapmasanız da o harekete geçmiştir çoktan.
Hani diyorlar ya; akacak kan damarda durmaz diye, akışa karşı koymak ne mümkün!
Zaten gerekli de değil. Ben de arkadaşımın gidiş haberini aldığımdan beri tekrar
ölçmeye başladım rahatlık alanımın sınırlarını. Nicedir ölçüyorum da, kısa geliyor,
bir türlü cesaret edemiyorum sınırı zorlamaya.
Çok sevdiğim Alanis Morisette şarkısısındaki
gibi hissediyorum kendimi, diyor ya ; “I’m brave but I’m chickenshit”* Ben de hem
cesurum, hem korkak. İki buçuk yıl önce radikal bir karar alarak hayatımın
gidişatını dramatik ölçüde değiştirdiğim cesur bölüm geride kalmış, korkaklığı
yaşıyorum şimdi. Aldığım kararın
doğruluğundan bir an bile şüphe duymamış olmama rağmen sürecin kolay geçtiğini
söyleyemem lakin her şeyi bir anda değiştirmenin mantıksızlığını kavramış bir
aklıselim olarak geri kalan değişiklikleri yapmak için kendime verdiğim sürenin
de sonuna gelmiş bulunmaktayım. Vakit erişti artık, yeni şeyler yapmak zamanı
ama “Ne duruyorsun, at sırt çantana iki tişört, çık dolaş dünyayı” diyen
yanımla “Zor da olsa düzenini kurdun, otur oturduğun yerde!” diyen yanım arasındaki
savaş bitmek bilmiyor. Bir yanım köklenmek istiyor, diğer yanım kanatlanıp
uçmak.
Benim savaş devam ederken dolunay da kıs kıs
gülüyor tepemde bu gece. Her dolunayda
duyduğum bu yazma istediği tesadüf mü acaba?
Üzülmek faydasız, gitme zamanı geldiyse
gidilecek elbet, yolu açık olsun gidenlerin, gönlü hoş olsun kalanların…
*Hand
in my pocket
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder