Ormandan
çıkınca deniz karşılıyor beni. Denize
varana kadar ki geniş düzlükte savan ikliminden kopup gelmiş gibi duran ağaçlar
başka bir gezegendeymiş hissi yaratıyor insanda. Burası varlığını başka
kimselerin bilmediği bir masal diyarı sanki.
Bisikleti park edip denize doğru yürüyorum ama ona kavuşmadan önce başka
bir buluşmam var. Evden çok selamlaştıysak da bugün tam karşısına geçip deniz
üzerinden selamlıyorum güneşi. Yeni doğan güne usul usul uyanırken; nefesim, bedenim, ruhum ve ben yeni bir
yolculuğa yelken açıyoruz beraber. Bedenim konuşuyor, nefesim dinliyor. Akıp gidiyorlar birbirlerine karışarak…
Deniz
çağırıyor sonra, icabet ediyorum davete hemen;
nasıl etmem? Mavi, yeşil, turkuaz
birbiri içinde eriyip gitmiş. Dipteki çakıl taşlarının, cam gibi suyun
yüzeyindeki yansımalarını izliyorum bir süre. Kendimi suya bırakmamla kadife
bir örtü gibi sarıyor bedenimi deniz. Her hareketimde tenimi biraz daha yumuşak,
biraz daha hafif okşuyor sanki. Uzaktaki
ufuk çizgisine doğru yüzerken denizin hareketsizliğinden gözlerim kamaşıyor bir
an. Durup sırt üstü uzanıyorum. Denizin yüzeyinde salınan bir tüy gibi, varla
yok arası bir yerdeyim şimdi. Eksik olduğunu zannettiklerimden, -malı
-melilerden, şikâyetlerden çok uzakta, ait olduğumu hissettiğim yerdeyim. Bomboş
ve dopdoluyum. Doğa ananın rahminde o
kadar rahat, o kadar huzurluyum ki, hiç çıkmamak, hep orda kalmak istiyorum.
Dost sohbeti
eşliğinde güzel bir kahvaltı beni bekler diyerek daha sonra buluşmak üzere
vedalaşıyorum denizle. Bisiklet
söylenmeye devam ediyor bense gülümsemeye.
Uyanmaya başlayan köyün içinden geçiyoruz. Etrafta tek tük birkaç kişi,
dükkânlarını açıyor. Bizim ahali de uyanmış nihayet, kurt gibi acıkmışım ben
de. İştahla yapıyoruz kahvaltımızı, güle söyleye. Sonra gelsin çaylar,
kahveler.
Ruha iyi
gelen şeylerin en başına koyuyorum doğayla buluşmayı. Onunla buluştukça kendi
doğasıyla da buluşuyor, barışıyor insan. Doğayı izlerken küçük şeylerdeki
güzelliği takdir etmeyi öğreniyor. Her şeyin geçiciliğinin ve bu geçiciliğin ne
kadar güzel olduğunun farkına varıyor. Sabah oluyor, akşam oluyor, güneş
açıyor, yağmur yağıyor, çiçek açıyor, meyve veriyor. Devinim hiç bitmiyor,
hayat mükemmel bir düzende akıyor.
Yorulduysanız,
sıkıldıysanız, donmuş, tıkanmış hissediyorsanız bırakın kendinizi doğanın
kollarına. Hem de bir gün mutlaka yapacağınızı hayal ettiğiniz tatili
beklemeden. En yakın parka gidin, çıkarın ayakkabıları, yürüyün toprakta. Bir
ağacı okşayın, sarılın ona; bırakın başka insanlar ne düşünürse düşünsün. Camı
açın, uçan kuşları, sokakta oynaşan kedileri izleyin. Balkonunuzdaki çiçeği
sulayın, usulen değil farkındalıkla. Yemeğe doğramadan domatesi koklayın, dinleyin
hatta. Belki size hayatın anlamını fısıldıyordur, şayet varsa…
*Bu yazı Kuraldışı Dergi' de yayınlanmıştır
Yeni yolculugunuz tebrikler şimdiden :) Takip ediyorum
YanıtlaSil