Bulduğum her fırsatta çalmaya başladım
kapısını. Her seferinde biraz daha derine
inerek kendimle yüzleştiriyordu beni. Ve bunu öyle bir ustalıkla yapıyordu ki hiç
acımıyordu canım.
Bazen içimde hafif bir sızı çoğu zaman da yüzümde bir tebessümle demek böyle
görünüyorum dışardan diyordum. Çok iyi gidiyordu yani ilişkimiz. Ben her
buluşmamıza ilk buluşma heyecanıyla gidiyordum, O da beni sımsıcak kucaklıyor, hayal
kırıklığına uğratmıyordu hiç.
Sonra bir gün büyü bozuldu. Blogtaki yazılar
tükenince boşlukta buluverdim kendimi. Ne olacaktı şimdi? Bu ilişki böyle
bitemezdi. Hemen oturup bir mektup yazdım, nasıl hissettiğimi anlatmam lazımdı
O’na.
O sabah biraz keyifsiz uyandım. Her
gün yaptığım yogayı yapmak gelmedi içimden, zorlamadım bende. İşe geldim, bilgisayarımı
açtım ve ekranda O’ndan gelen e-postayı görünce çok heyecanlandım. Kısa bir mektuptu,
yazdıklarımın O’nu mutlu ettiğini bu sebeple o gün yazdığı yazıyı bana ithaf
ettiğini yazıyordu. Hemen bloğu açtım, Bir Hayran Mektubunun Ardından. Başlık O’na
yazdığım mektubun başlığıydı. Yazdıklarını okuyunca çok yoğun duygularla
yazdığım mektubumun aynı duygularla bana geri döndüğünü hissettim. Birbirimizi
tanımasak da, aramızda okyanus olsa da kelimeler tüm duyguları taşımış, karşı
tarafa eksiksiz ulaştırmıştı demek. İki farklı hayat ortak bir paydada kesişmişti.
O an fark ettim ki aslında ayrılık yoktu, tüm insanlar “bir”di. Bu farkındalıkla
sımsıcak oldu içim.
Tüm bu güzel duyguları vücuda getirmen
sebebiyle bu yazı sana ithaf edilmiştir sevgili Defne Suman, iyi ki varsın, iyi
ki yazıyorsun.
Yazıyı okumak isteyenler burdan lütfen.
ne güzel duygular bunlar. yüreğinize sağlık...
YanıtlaSil