30 Haziran 2015

Veda Zamanı

Hayatın geçiciliği üzerine milyonlarca söz söylenmiştir herhalde. Yine de küçük aklımız bir türlü almıyor işte. Ben de heyecanla okuduğum romanın kahramanı ileri yaşlarında, tam da aşkı bulmuşken pat diye ölüverince allak bullak oldum. Öte yandan hiç de fena değil böyle bir ölüm; ya aşkı bulamadan ölseydi! Ani olması da ayrıca güzel, kim ölmeyi bekleyerek ya da hastalıktan, acı çekerek ölmek ister ki? Hiç beklemediğimiz anda, birden bire gelmeli ki ölüm, bunca zaman yokmuş gibi davrandığımızın farkına bile varamayalım. Bir de vicdan azabından ölmeyelim yani boşa geçirdiğimiz onca zaman için, giden bedenimiz olsun sadece. Üstelik romandaki bu ölüm gencecik bir yaşamın devam etmesine sebep oluyor. Ölürken bile işe yaramak güzel şey olsa gerek.

Sevdiğim bir arkadaşım başka bir şehre taşınıyor. Hayat garip şey. Bazen bir şeyi yıllar boyu istiyorsunuz olmuyor bazen de gönlünüzden geçirir geçirmez tüm evren bu dileği gerçekleştirmek için uğraşmış gibi çok kısa bir sürede oluveriyor. Sanırım doğru şeyi istemekle ya da zamanın gelmesiyle alakalı, bilemiyorum. Kendi adıma üzgün olsam da arkadaşım için çok seviniyorum, Onun bu yeni şehirde çok daha mutlu olacağına inanıyorum.

Bazen hayat tıkanıp, akmaz hale gelir. Bilinç düzeyinde olmasa da içten çok iyi bilirsiniz ki bir şeyler değişmek zorundadır. Kabul etmek istemezsiniz, değişim her zaman risklidir çünkü ne olacağını kestiremezsiniz. Alışkanlığın sıcak kollarında envai çeşit ninniyle uyutursunuz kendinizi ama derinde bir şeyler dürter durur. Siz bir şey yapmasanız da o harekete geçmiştir çoktan. Hani diyorlar ya; akacak kan damarda durmaz diye, akışa karşı koymak ne mümkün! Zaten gerekli de değil. Ben de arkadaşımın gidiş haberini aldığımdan beri tekrar ölçmeye başladım rahatlık alanımın sınırlarını. Nicedir ölçüyorum da, kısa geliyor, bir türlü cesaret edemiyorum sınırı zorlamaya.

Çok sevdiğim Alanis Morisette şarkısısındaki gibi hissediyorum kendimi, diyor ya ; “I’m brave but I’m chickenshit”* Ben de hem cesurum, hem korkak. İki buçuk yıl önce radikal bir karar alarak hayatımın gidişatını dramatik ölçüde değiştirdiğim cesur bölüm geride kalmış, korkaklığı yaşıyorum şimdi.  Aldığım kararın doğruluğundan bir an bile şüphe duymamış olmama rağmen sürecin kolay geçtiğini söyleyemem lakin her şeyi bir anda değiştirmenin mantıksızlığını kavramış bir aklıselim olarak geri kalan değişiklikleri yapmak için kendime verdiğim sürenin de sonuna gelmiş bulunmaktayım. Vakit erişti artık, yeni şeyler yapmak zamanı ama “Ne duruyorsun, at sırt çantana iki tişört, çık dolaş dünyayı” diyen yanımla “Zor da olsa düzenini kurdun, otur oturduğun yerde!” diyen yanım arasındaki savaş bitmek bilmiyor. Bir yanım köklenmek istiyor, diğer yanım kanatlanıp uçmak.

Benim savaş devam ederken dolunay da kıs kıs gülüyor tepemde bu gece.  Her dolunayda duyduğum bu yazma istediği tesadüf mü acaba?

Üzülmek faydasız, gitme zamanı geldiyse gidilecek elbet, yolu açık olsun gidenlerin,  gönlü hoş olsun kalanların…


*Hand in my pocket

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder