Uzun
zamandır pek çok kişi ağız birliği etmişçesine aynı şeyi söylüyor, sat artık şu
arabayı. Ben de ara ara – özellikle
arızalanıp bana masraf çıkardığı zamanlarda- onlarla hem fikir olup, satacağım
diyorum. Aslında öyle bir niyetim olmadığının farkındayım da, kendimi rahatlatmak için şöyle bir düşünür
gibi yapıp; aman ne zararı var, dursun
işte deyip anında vazgeçiyorum sonrasında.
Son
arızalar, muayenesi filan derken tamam dedim, bu sefer kesin satacağım. Kendime
süre de koydum; annemler burdayken sağa sola gideriz, lazım olur, onlar
gittikten sonra. Annemlerin gitmesine birkaç gün kala arabaya alıcı çıktı.
Fiyatta anlaştık, el sıkıştık, her şey tamam. Tamam da içimdeki bu sıkıntı
neden? Arabayı satmak istemiyorum sanırım, ama neden?
6 yıldan
uzun süredir seviyeli bir beraberliğimiz var kendisiyle; yoksa mesafeli mi
demeliyim? Dürüst konuşmak gerekirse ihtiyaçlarına hiçbir zaman önem vermedim
onun. Ne yağına baktım, ne suyuna, silecek suyunu bile yaptığım nadir
ziyaretler sırasında tamirci koymuş, artık havası inmiş lastiklerini yakıt
aldığım yerdeki adam şişirmiştir haline acıyarak. Arada sırada ona gerçekten
ihtiyacım olduğu zamanlarda, haftalarca yıkanmamaktan berbat durumda olduğu
için binmekten vazgeçtiğim de olmuştur çok.
Tüm bu koşullar altında arada sırada arıza çıkarmakta haksız mıdır, hiç
değil! Varlığını hissettirebilmek için bana sorun çıkarmakta yerden göğe kadar
haklıdır, kime bu kadar ilgi göstermeseniz arıza yapar anında.
Arabanın
benim için anlamını düşünüyorum. Nedir bir araba? Metalden, plastikten,
lastikten, kablodan, kumaştan, camdan, boyadan oluşmuş, bir yerden başka bir
yere gitmemizi sağlayan bir araç değil midir? Ahh bu insanoğlu, eşyaya
yüklediğimiz tüm bu anlam.
Bu araba
benim ilk göz ağrımdır. Ehliyet kursundaki birkaç araç haricinde direksiyonunu
ilk kez tuttuğum, araba kullanmayı öğrendiğim araçtır. Mekaniğe bir türlü
basmayan kafam sebebiyle geri geri gidemediğim (bence kadın şoförlerin en ortak
sorunudur), park mesafesini bir türlü ayarlayamadığım zamanlarda daha sonradan
kendini hatırlatacak izler bırakmışımdır bedeninde. Yine de şikâyet etmeden götürmüştür beni bir
dost sohbetine, çok sevdiğim bir şarkıcının konserine, tiyatroya, denize
(Çıralı’ya, Olympos’a), ulaştırmıştır sağ salim. Ondan mı şimdi bu duygu
durumları, iç bulanmaları? Bu olabilir mi sebebi?
Son
zamanlarda patolog gibi hissediyorum kendimi. Beklenmeyen bir his, bir duygu mu
çıktı ortaya? Çıkarıyorum kadavrayı buzdolabından, yatırıyorum soğuk çeliğin
üzerine, alıyorum elime neşteri, başlıyorum kesmeye. Ortadan ikiye yarıyorum
önce, bakıyorum bakalım her şey yerli yerinde mi. Görünürde bir anormallik olmuyor
genelde. Organlara geçiyorum sonra sırayla. Kesip biçiyor, çıkarıp tartıyorum. İnsandan
kadavraya dönüştüğüne göre beden, bir
yerde bir sorun olmalı mutlaka. Dikkatli bakınca, ilk bakışta fark edilmeyen
bir şey görüyorum sonra. Çok küçücük belki ama önemsiz değil kesinlikle, ölüme
sebebiyet vermiş sonuçta. Kanlı canlı duruyor orda. Beden soğuk, neden değil,
alev alev yanıyor. Şaşırıyorum önce, alakasız bir şey gibi görünüyor başta.
Bakıyorum sağına soluna iyice, acaba diyorum, neden bu olabilir mi? Farkındalık önce geliyor da kabulleniş çok
sonradan takip ediyor onu.
Süreç böyle
işliyor son zamanlarda; nedenlere ulaşmak için canhıraş çırpınmalar söz konusu.
Nedene ulaşıncaya kadar geçen zamanda, diken üstünde oturmalar, iç sıkıntıları,
can çekişmeler. Geçen gün içinden
çıkamadığım başka bir konu hakkında hırpalarken yine kendimi arkadaşım dedi
ki; nedeni ne olursa olsun sonuç
değişmeyecek. O anda bir aydınlanma olur gibi oldu, evreka! Ne kadar da doğru.
Hele de benim dışımdakiler hakkında. Bulduğum nedenler bana (egoma) geçici ve
sahte bir rahatlama sağlamaktan başka bir işe yaramıyorlar aslında, sadece
kabul etsem ve devam etsem? Yine de meraklı doğam izin vermiyor bir türlü, o
neden illa ki bulunacak, bulana kadar rahat yüzü yok bana!
Araba meselesi kesinlikle benim alakalı ama biliyorum. Arabayı satmak istemeyen yanım diyor ki
neden satmak istiyorsun arabayı? Kullanmıyorum ki zaten diyorum, orda öylece
duruyor, hem artık şehir merkezinde oturuyorum. Satarsan ne yapacaksın diyor,
nasıl gideceksin istediğin yerlere, dolmuşa mı bineceksin şimdi? Neden olmasın?
Belki bir bisiklet alırım kendime. Alacağım parayla da Hindistan’a giderim. Onu
arabayı satmadan da yapabilirsin diyor. Haklı, öyle de yapabilirim. Peki, neden
bu kadar önemli satmak veya satmamak?
Bu huzursuzluğu
bir yerden tanır gibiyim. Yeni eve taşınırken de hissetmemiş miydim böyle? Neydi
o, eski alışkanlıklardan vazgeçmenin zorluğu muydu? Yeniye alışmak zorunda olmanın getirdiği
endişe miydi? Rahatlık alanının dışına çıkmak mıydı? Biraz daha cesur olalım; bir dönemin bitmesinden mi tüm bunlar yoksa?
Nasıl yani, bu kadar zaman sonra yine aynı mevzu mu, geçmemiş miydik biz
oraları? Belli ki geçememişiz.
Sorun biraz
daha anlaşılır şimdi. Arabamın bir adı olmadı hiç, ama cinsiyeti belliydi ilk günden. Alındığında “bizim”
kızımızdı, sonra “benim” kızım oldu,
şimdi de”bir başkasının” kızı– ya da oğlu- olacak ve yeni bir
dönem başlayacak.
Huzursuzluk eskiye tutunmaya çalışan yanımla, artık yeniye başlama zamanının geldiğini fark eden yanım arasındaki amansız çekişme sebebiyle değil miymiş meğer? Ohhh, çok şükür. Farkındalık güzel şey.
Bugün sabahtan beri bir garip haller vardı üzerimde. Bir hüzün, bir ağırlık. Uzun süredir yanımda olan olan ailemin bugün gitmesinden mi , arabayı satma konusunda yaşadığım kararsızlıktan mı? Akşam üzeri uzaklardan bir haber geldi sonra, eski bir dosttan. Demiş ki; her seçim bir kaybediştir aslında. Ne kadar doğru. Peki, kazandıklarımızdan naber dostum? Sanıyor musun ki söylediklerin bir şey eksiltir sana olan sevgimden, ya da dostluğumuz bozulur yaptıkların yüzenden?
Sabah bilgisayarımı açtığımda günün mesajı " Karar vermekten korkma." idi. Bu zamanlaması manidar haber de gelince dedim ki, verdim ben kararımı. Şimdi kocaman bir HOŞGELDİN diyorum yeni hayatıma ve bırakıyorum eskileri. Geçmiş geride kaldı, gelecek var olmadı henüz, ne duruyorum o zaman kutlamak için şu anı...
Bugün sabahtan beri bir garip haller vardı üzerimde. Bir hüzün, bir ağırlık. Uzun süredir yanımda olan olan ailemin bugün gitmesinden mi , arabayı satma konusunda yaşadığım kararsızlıktan mı? Akşam üzeri uzaklardan bir haber geldi sonra, eski bir dosttan. Demiş ki; her seçim bir kaybediştir aslında. Ne kadar doğru. Peki, kazandıklarımızdan naber dostum? Sanıyor musun ki söylediklerin bir şey eksiltir sana olan sevgimden, ya da dostluğumuz bozulur yaptıkların yüzenden?
Sabah bilgisayarımı açtığımda günün mesajı " Karar vermekten korkma." idi. Bu zamanlaması manidar haber de gelince dedim ki, verdim ben kararımı. Şimdi kocaman bir HOŞGELDİN diyorum yeni hayatıma ve bırakıyorum eskileri. Geçmiş geride kaldı, gelecek var olmadı henüz, ne duruyorum o zaman kutlamak için şu anı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder