Ekranda bembeyaz sayfadaki çubuk yanıp sönüyor ve ben nasıl
başlayacağımı bilmeden çubuğa bakıyorum. Bir kelime belirir umuduyla izlemeye
devam edip ilham gelmesini mi beklesem? İçim kelimelerle dolu hâlbuki. Sadece hangisini
çekip hangi sırayla dizeceğimi bilemiyorum. Dosyayı yazıyı bitirdiğimde aynı
kalacağından şüphe duyduğum tek kelimelik bir başlıkla kaydettim. Hadi bakalım.
Bir şeyler oluyor. Fazlaca ilginç bir şey gibi gelmeyebilir
kulağa, sonuçta her an bir şeyler oluyor. Dahası var; bana bir şeyler oluyor.
Ne olduğunu bilmiyorum. Aslında içimde biliyorum ama kelimelerle
anlatabileceğim tarz şeyler değil bunlar. Yaşadığımız düzlemdeki gerçeklikle
ilgili değiller sanki başka bir gerçekliğe aitler.
Kendimin farkına varıyorum. Yıllardır kendimi fark etme çabasındayım
ancak bu sefer ki farklı. 7 sayısından bahsetmeden geçemeyeceğim yine. 7. Yaşımı
kutladığım bu yıl diğerlerinden farklı.
Uyanıyorum. 7 yıl önce açmıştım gözümü ilk. Ben onu uyanma
sanmıştım ancak geçen 7 yıl uyku mahmurluğundan başka bir şey değilmiş geriye
bakınca. Sabah kalktığında uykuyla uyanıklık arasında ki o halde el yordamıyla
bulmaya çalışırsın ya bir şeyleri; saate bakmak için telefonunu, gözlüklerini,
giysilerini, tastamam öyle. Beynin tam olarak vücuduna hükmetmez, az önce olan
şey rüya mıydı yoksa gerçekten olmuş muydu bilemezsin.
Bu yazıyı yazan kim bilmiyorum; 7 yıl önceki “eski” Serap mı
, şimdiki “yeni” Serap mı, her ikisi de mi, hiç biri mi, bilmiyorum. Aynı
kelimeyi defalarca tekrarladığınızda anlamsızlaşır ya, ismim de öyle sanki,
kendi başına pek fazla anlam ifade etmiyor.
Birkaç saat önce ettiğim sohbette yaşadığım bir olaydan
bahsettim birine. Anlatırken anısı hala canlıydı. Ölüme yakın deneyim
yaşayanların bahsettikleri şeyleri okumuş ya da duymuşsunuzdur; kişi ameliyat
masasındadır ve bir anda yerden yükselir ve yukardan ameliyat masasında yatan
bedenine bakar. Ya da kaza geçirmiş yolda yatmaktayken yukardan yerde yatan
bedenini izler. Ölüme yakın olmasa da ben bu tarz bir deneyim yaşadım geçen yıl.
Travmatik bir an yaşıyordum. Yaşadığım olay eski Serap’ın “dehşet” olarak tanımlayacağı
bir şeydi. (Hatta yeni Serap bile ona katılır bence bu konuda.) Hazmetmesi gerçekten
zor olan o anı yaşarken birden müthiş bir sakinlik hissettim varlığımda. Bir
şey (o şey her neyse) yükseldi içimden ve kendimi yukardan gördüm. Aşağıda kurulu
bir tiyatro sahnesine bakıyordum sanki. Bir oyun oynanıyordu. Ben ve bir kişi
daha oynuyorduk oyunu. Tüm bunları yaşayan Serap’tı ama ben değildim. Olayın
travmatikliğinden kaynaklanan acı, incinme gibi duygular hissetmiyordum. Bir
şey oluyordu; olan şey iyi değildi, kötü değildi, sadece oluyordu ve bunda bir
sorun yoktu. O an bana hiçbir şeyin zarar veremeyeceğini anladım. Bedenim incinebilirdi, duygularım
incinebilirdi, sahte egom yerlerde sürünebilirdi ancak bana hiçbir şey
olmamıştı, olmuyordu, olmayacaktı.
Yoga yapmaya başladıktan kısa süre sonra bedenim olmadığımı fark
etmiştim. Yıllar geçtikçe zihnimdeki düşünceler olmadığımı anladım. Duygularım
sürekli değişiyordu, onlar da olamazdım. O zaman ben kimdim? Bunların çok
ötesinde bir şeydim, bundan emindim ama nasıl bir şey olduğumu çıkaramıyordum
bir türlü.
Yakın zamana kadar ne kadar güçlü olduğumun, neler
yapabileceğimin farkında değildim. Kendimi sınırlı bir varlık olarak görüyor
içine hapsolduğum döngülerden kurtulamıyordum bir türlü. Neden aynı tarz
insanlar çıkıyordu karşıma, neden aynı sorunları tekrar tekrar yaşıyordum,
neden “çok isteğim”i söylediğim şeylere ulaşamıyor, dokunacak kadar yaklaştığım
o son anda “Buda mı gol değil?” haline geri dönüyordum.
Biliyorum; yazının tam burasında size hayatın sırrını
çözdüğümü ve tüm bunların üstesinden geldiğimi söylememi bekliyorsunuz.
Gelmedim. Ya da şöyle söyleyeyim; bir anlayışa geldim ancak bunu sizin
anlayabileceğiniz şekilde kelimelerle anlatmamın imkânı yok.
Bazılarınız biliyor; 40 günlük bir hareket yaptım Instagramda
kısa süre önce. O süreçte bir sürü şey oldu. Bazı kişiler sık sık soruyor; ne
oldu, işe yaradı mı diye. Yaradı, hem de çok yaradı ama yine tekrar etmek
zorundayım, kelimelerle anlatamıyorum. Neden anlatamadığımı de söyleyeyim. İşe
yaradı mı diye soran, yaptığı şeyden elle tutulur somut bir şey bekleyen
zihnimiz. Oysa niyetin zihinle, sonuçlarla hiçbir alakası yok. Niyet enerji
boyutunda çalışıyor ve enerjimde söze dökemediğim muazzam bir değişim var.
Bu süreç zarfında tanıştığım kişilerin, öğretilerin katkısı
inanılmaz. Şu anda pek çok değişik kanaldan bir sürü bilgi akıyor bana doğru. Dışardan
birbirine çok zıtmış gibi görünen bu öğretilerin hepsinin aynı şeyi söylediğini
keşfettikçe büyüleniyorum. Hani diyoruz ya; ayrılık yok, her şey BİR, bunu
deneyimliyorum ardı ardına. Eş zamanlılıklar müthiş arttı; birini düşünüyorum,
arıyor, yardım istiyorum geliyor.
Bir şeyleri okuyarak, zihin yoluyla anlamak başka, o şeyi
idrak ederek deneyimlemek bambaşka şeyler. Yıllardır yaptığım çalışmaların bir
şeylere dönüşmesini izliyorum hayranlıkla. Ağzımdan çıkanlar ezbere tekrar
ettiğim kuru bilgiler değil. Hoş, ben onları tekrar ederken kuru olduklarının
farkında değildim, o zaman da onları deneyimlediğimi zannediyordum. Bir 7 yıl
sonra bu yazdıklarıma da o gözle bakacağım belki; bu böyle, bir sonu yok.
Artık hayatla beraber aktığımı ilan edebilirim gönül
rahatlığıyla. Zihnimde değilse de içimde çözdüm işlerin nasıl yürüdüğünü. Biliyor
musunuz, her şeyi bilmenize gerek yok! Her şeyi bilme, anlama arzusunu bir
kenara bıraktığınızda gizemin enfes tadını hissedeceksiniz.
Tek bilmeniz gereken her şeyin mükemmel şekilde işlediği ve
hiçbir şeyin tesadüf olmadığı. Sizden gayrı hiçbir şey yok hayatınızı
şekillendiren; acı deneyimliyorsanız seçtiğiniz için, neşe deneyimliyorsanız seçtiğiniz
için, istiyorsunuz ve oluyor.
Bu fiziksel düzleme gelmeyi seçmeden önce ruh candınız, şu
anda ruh cansınız ve her zaman ruh can olacaksınız. Bunu hiçbir zaman unutmayın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder