Kendimi en rahatsız hissettiğim zamanlar ne yapacağıma karar
veremediğim zamanlar. Hani diyorlar ya en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir
diye, çok doğru. Kurs bittiğinden beri Güneye gitmek istiyorum ama ne zaman
gideyim, nerden gideyim, uçakla mı trenle mi gideyim karar veremiyorum bir türlü.
En sonunda kabaca bir tarih belirleyip uçak bileti bakmaya başladım. Kaldığım
otelin sahibi bilet baktığımı görünce nereye gidiyorsun dedi, dedim gidiyorum
ben. Neden diye sordu. Yoga öğretme niyetiyle buraya geleli 2 haftadan fazla
oldu dedim, bir tane bile öğrenci yok, burda daha fazla kalmamın anlamı yok.
Kafasını salladı bir şey demedi. Gözüme kestirdiğim bileti almaya davrandım.
Türkiye’deki telefon numaram aktif olmadığından kredi kartım 3D secure engelini
geçemedi. Banka kartımla alayım dedim, iki farklı yerden günler önce hesabıma
yatırılması gereken paralar gönderilmemiş olduğundan hesabımda beş kuruş para
yok. Dolayısıyla bileti alamadım, hayırlısı dedim. Bunu dediğim günün akşamı otel
sahibi yanıma gelip yarın sabah 7 kişi yoga yapmak istiyor dedi. İnsanlar dalga
geçiyor ya; “İste olsun”, ”İstediğimiz her şeyi evren veriyor.” diyenlerle, çekim
yasası değildir de nedir şimdi bu! Elbette sözle söylendiği kadar basit değil olay
ya da gerçekten o kadar basit.
Şimdi diyeceksiniz ki; hiç de kolay değil o işler öyle, ben
yıllardır şunun olmasını istiyorum ama olmuyor. Siz de istediğiniz olmadığı
için sevmediğiniz işlerde çalışıyor, sevmediğiniz insanlarla beraber yaşıyor,
çok isteğiniz o evi, o arabayı bir türlü alamıyor, o tatile çıkamıyor,
istemediğiniz kilolarınızdan kurtulamıyorsunuz bir türlü. Peki, bir şey
isterken nasıl istiyorsunuz? Negatif tondan dır dır, sürekli şikâyet halinde
misiniz? İstediğiniz şeyin olmasından çok olmamasından mı bahsediyorsunuz?
İstediğiniz şeyin nasıl olacağından çok neden olmadığıyla mı ilgileniyorsunuz? İstediğiniz
şeye layık olmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Kısacası kendi kendinizi sabote mi
ediyorsunuz? Çok istediğinizi söylediğiniz bir şey olmuyorsa bilin ki o şeyin
olmamasından bir çıkarınız var. Evet, yanlış duymadınız. Şimdi diyeceksiniz ki
şişman olmaktan nasıl bir çıkarım olabilir, incecik olmak istiyorum ya da
yalnızlığı hiç sevmem elbette bir ilişkim olmasını istiyorum. Bunların hepsi
dilinizin söyledikleri, bilinçaltınız bambaşka şeyler söylüyor ve dilinizin
değil bilinçaltınızın söylediği oluyor her zaman. Bunun bir de şunun olmasını
hiç istemiyorum ya da bunun olmasından çok korkuyorum diye tekrarlayıp durduğumuz
versiyonu var ki onda da aynı prensip işliyor. O zaman da korktuğum başıma
geldi diyoruz. Yani enerjimizi neye verirsek -olumlu veya olumsuz-, onu kendimize
çekiyoruz.
Benim durumuma dönecek olursak; buraya geldiğimden beri şikâyet
etmedim öğrenci yok diye hiç hatta biraz memnum bile oldum. Altta şöyle bir
düşüncem var çünkü -O kadar altta değil aslında bazen kafamın içinde
duyabiliyorum bu düşünceyi - “ Yoga öğretmeye hazır değilsin.” Hazır olmam için
ne gerekiyor peki? Zaman. Ne kadar zaman? Yıllar. Diyalog böyle uzayıp gidiyor.
Yoga yapmaya başlayalı çok uzun zaman olmasa da birkaç yıl
oluyor. Bu zaman zarfında gerek aldığım dersler gerekse evdeki pratiğim oldukça
yoğun aslında. Yoga eğitmenlik sertifikamı da aldım. Yani bilgi ve donanım açısından
yetersiz sayılmam hiç. Gelin görün ki kafamda muhtemelen yıllar önce oluşmuş yargılar
var mesela öğretmen dediğin deneyimli olmalı gibi. Bu yargı beni deneyimsiz öğretmenin
iyi öğretmen olmadığı çıkarımına götürüyor ki kendim de ders alırken öğretmenim
deneyimli olsun istiyorum hep, uzun süredir öğretmenlik yapmıyorsa tatmin
olmuyorum. Dolayısıyla olaya öğrenci gözüyle bakıyor ve kendimi yeterli
görmüyorum yoga öğretme açısından. Öte
yandan bunun çok saçma bir düşünce olduğunu biliyorum. 30 yıl yoga yapmış bile
olsam ders verdiğim ilk gün deneyimsiz bir öğretmen olacağım. Kimse anasının
karnından yoga öğretmeni olarak doğmuyor sonuçta. Bu demek oluyor ki öğretmeye
başlamadığım sürece deneyimim olmayacak hiç. Kendimi öğretmeye tamamen hazır
hissedeceğim o günün hiç gelmeyeceğini de çok iyi biliyorum. Ama egom bir şeyde
o kadar da iyi olmamayı, ne yapacağını bilememeyi kabul edemiyor bir türlü.
İşte bilinçli/bilinçsiz tüm bunları düşünürken ve en iyisi kaçayım
bari ben moduna girmişken evrenden mesaj geldi; hiçbir yere gidemezsin,
öğrencin var! Artık istediğim mi oldu yoksa korktuğum başıma mı geldi bilmiyorum.
Ders vermek için bir yoga stüdyosu değil de otel seçişimin de
bir sebebi var elbette. En azından dersler fazla kalabalık olmaz, bir iki kişi
gelir, öğrencilerle daha samimi bir iletişim kurabilirim derken otelde benim
gibi çalışan bir arkadaşımın da derse katılmak istemesiyle 8 öğrencinin olduğu
bir derste buluyorum kendimi. İronik mi ne? Kimisi hayatında hiç yoga yapmamış
kimisi muhtemelen benden daha uzun süredir yoga yapan karma bir grubum var. Rahatsızlığı olan var mı diye soruyorum. Biri
diyor, belimde sorun var, diğeri diyor dizimde, bir başkası yeni ameliyat
geçirdim diyor, iki kişi zerre İngilizce anlamıyor. Tamam diyorum içimden,
sakin ol. Bunun ilk dersim olduğunu, asla istediğim mükemmellikte geçmeyeceğini
kabul ediyorum derse başlamadan. Bu bir süreç ve nasıl öğreteceğimi zamanla öğreneceğim.
Bir rahatlama geliyor. Derse sakin bir şekilde başlıyorum ve aynı sakinlikle
bitiriyorum. Ne harika ne berbat bir ders oluyor, tabi bana göre. Otelin
çatısında yaptığımız ve havanın buz gibi olduğu dersin bitiminde öğrenciler bana
teşekkür ederken gülümsüyorlar neyse ki.
Zamanı geri sarıyorum ve Moskova’da gittiğim ilk yoga dersini
hatırlıyorum. 15 kişi kadar varız, benden başka yabancı kimse yok ve ders
Rusça. Söylenenlerin tek kelimesini anlamıyorum, sürekli sağa sola bakıp gördüklerimi
taklit etmeye çalışıyorum. Dersin sonuna doğru benim dışımdaki herkes sirsasana
pozuna giriyor. Başlarının üstünde duran kalabalığa bakıyorum. Bunu öyle
kolaylıkla yapıyorlar ki ben de deniyorum ama olmuyor bir türlü. Yoga hakkında
hiçbir fikrim yok. Herkes yapıp ben yapamadığıma göre ben de bir sorun var
herhalde diye düşünüyorum. Savasanaya geçtiğimizde belki müzikten, belki
yogadan bana bir şeyler oluyor. Uçsuz bucaksız ormanların üzerinde uçuyormuş
gibi hissediyorum.
O zamandan bu zamana bakınca, kim derdi ki bir gün yoga
öğretmeni olacağım ve ilk dersimi de Hindistan’da vereceğim! Hayatın işleyişi
inanılmaz gerçekten. İşimden ayrılıp, evimi bırakıp neden başka bir ülkeye
geldiğime bir türlü anlam veremeyen ve yoga gibi şeyden para mı kazanılırmış
diyen canım anneciğim; ben şimdi yoga öğretmeni oldum ve ilk paramı kazandım bile
yogadan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder