Kış ortası
Ocağın gününde balkonda oturuyorum şu anda. Güneş yüzümü öyle bir yakıyor ki;
sanırsınız yaz. Kuşlar erken bir baharı müjdelercesine cıvıl cıvıl, hararetle ötüşüp
duruyorlar. Kulak kesilip dinlemeye çalışıyorum olur da mevzuyu anlar
mıyım diye. Bahçede komşunun kırdığı odunların
sesi hatırlatıyor mevsimin kış olduğunu sonra ve götürüyor beni çocukluğuma.
Bir Pazar
günü klasiği hafta içi çalışan babamın Pazar günü kırdığı odunlar. Çocukken hiç
sevmezdim Pazarları. Ertesi gün okul olduğundan olamaz çünkü her zaman çok
sevmişimdir okula gitmeyi. Daha çok bir hazırlık içinde geçmesinden sanırım,
Pazartesi’ye hazırlık. Tam otomatik çamaşır makinesi yok henüz, annemin merdaneliye
atmadan önce kaynattığı çamaşırlardan yayılan sabun kokusu doldurmuş evin her
yanını. Biz abimle Bob amcanın dünyanın
en kolay şeyiymiş gibi nasıl resim yapacağımızı anlatışını izliyoruz TRT’de. Belki
şurda küçük bir çalı yaşıyordur… Bomboş tuvalin üzerinde birden beliriveren
ağaçları, dağları, dereleri, kulübeleri, çitleri izliyorum hayranlıkla. Babam
dışarda odun kırıyor. Çamaşırlar asılıyor, bir önceki yıkamanın çamaşırları ütülenmeye
başlanıyor. Annemin ördüğü, kara önlüğümün üzerine taktığım dantel yaka
yıkanınca küçücük kalmış. Kurursa açılmayacağından asılma kısmını pas geçip
doğrudan ütüye terfi ediyor. Ütü bitince yemek kokusu sarıyor bütün evi bu
sefer. Babam bitmek bilmeyen maçları izliyor biz ödev yapıyoruz.
Aradan
yıllar geçmiş, pek çok şey değişmiş, ben Pazarları sever olmuşum mesela. Güzel
bir kahvaltının ardından Tanrı’nın yarattığı güzel şeylerden biri olan kahvemi
yudumluyor ve yazıyorum balkonda. Radyoda çalan Seksen şarkılarını dinliyorum dudağımın
kenarında hafif bir tebessümle. Kendimle olmanın keyfine varıyorum.
Bazı şeyler
de değişmemiş, çamaşırları yıkamışım ben de, mis gibi kokuları sarmış her yanı.
Balkona astığım çamaşırların üstüne bir güvercin kondu az önce, tüylerinin rengi
o kadar güzel ki. Bakıştık bir süre. Sonra bir arkadaşı geldi, balkon kapısına
kondu. Kendimle birlikteliğim zenginleşti gelişleriyle, 3 arkadaş “An“ı
paylaştık birlikte. Bugün açan sümbülüm de katıldı bize tüm pembeliğiyle.
Yoga kafası
nedir bilir misiniz? Yoga yapmaya başlamadan kafanızda milyon tane şey vardır; neden
öyle oldu, niye böyle dedi, ama ben bunu istiyorum ve saire ve saire. Sonra başlarsınız
yogaya, yavaş yavaş birlikte olmaya başlarsınız kendinizle, ana gelirsiniz, çok
önemliymiş gibi gelen şeler anlamını yitirmeye başlar birer birer. Ve bitip de
dua kısmına geldiğinizde sadece boşluk vardır. İsteyecek tek bir şey bile
bulamazsınız, her şey o kadar güzel, o kadar olması gerektiği gibidir. Dışarı
çıktığınızda o kadar “bir”sinizdir ki var olan her şeyle, ağacın bile sesini duyarsınız.
Yoga yapmadan
yoga kafasını yaşadığım şu an sorarsanız yaşamak dediğin nedir diye; işte
budur.
Huzurlu
Pazarlar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder