Bu aralar böyleyim, kelimeler uçuşup
duruyor kafamda. Sabahları kelimelerle uyanıyorum.
Yogaya başlıyorum, iki nefes arası bir de bakıyorum kelimelere gitmiş aklım. Yoga
sonrası hazırlanıp servise biniyorum. Sabahları zihnim henüz berrak iken
okumayı çok sevdiğimden; günün en sevdiğim bölümlerinden biri serviste
geçirdiğim bu zamanlar. Açıyorum kitabımı, başlıyorum okumaya ama o da ne! Aklımda
kelimeler, ama kitapta yazanlar değil, benim kelimelerim. Havada salınan
kelimeler var ve onları gözümle görebiliyorum. İçimden bir ses durmadan yaz,
yaz deyip duruyor. Tamam, yazayım da ne yazayım? Elinde güzel bir kumaş, ne
biçip dikeceğini bilemeyen bir terzi gibi bakıp duruyorum zihnimde uçuşup duran
kelimelere. Nasıl bir araya gelecekler merak ediyorum.
Rivayet o ki; her insanda var imiş
yaratıcılık denen mayadan. Ben kendini yaratıcı bulan insanlardan olmadım hiç
bugüne kadar. Bana gösterilen, öğretilen şeyleri iyi uyguladığım zamanlar
olmuştur ama kendi başıma bir şeyi akıl veya icat ettiğimi hatırlamıyorum. Ya
da yaratıcı olmadığıma o kadar inandırmışım ki kendimi silmişim tüm örnekleri
hafızamdan. Zaten son 2 yıldır farkına varıyorum ki ben olduğumu zannettiğim
kişi değilmişim.
Acaba diyorum, acaba benim
yaratıcılığımı göstereceğim alan yazmak olabilir mi? Öyle ya, çocukluğumdan
beri sevmişim yazı yazmayı, kompozisyon ödevlerinden hep pekiyi almışım,
edebiyat en sevdiğim derslerden, kitap okuyup özet çıkarma en sevdiğim
ödevlerden olmuş. Ergenlik döneminde uzun mektuplar yazmışım arkadaşlarıma,
üniversitedeyken sevgilime. Telefonla arayıp konuşmak yerine mesaj yazmayı
tercih etmişim hep.
Yazı kendini yazar diye duymuştum
doğru galiba. Başka bir şey yazma niyetiyle başladım yazmaya ama bunlar
çıkıverdi.
Öğle arası bitti. Çalışmaya devam o
zaman…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder