Sabah yoga yapmak üzere platforma doğru giderken dağın
etrafını saran bulutları görünce büyülendim adeta. Hani kredi kartı reklamında
diyor ya; “Paranın satın alamayacağı şeyler vardır... “, horozun ötüşüyle gözünü
açıp uyanmak, dışarı adımını attığında ciğerlerinin çam kokusuyla dolması, doğanın
her türlü haline, güneşin doğuşuna, batışına tanık olmak, rüzgârın ağaç yapraklarında
oluşturduğu uğultuyu dinlemek, kuşların uçuşundaki zarafeti izlemek paha biçilmez.
Matıma oturup gözlerimi kapadığımda karşımdaki Tahtalı Dağı’nın
heybetli görüntüsü asılı kaldı zihnimde bir süre. Pranamayayla başladım. Uzun
süredir yapmadığımdan özlemişim, çok ama çok iyi geldi. Nefesin etkisiyle sessizlik
yayıldı, her şeyin üzerini kaplayarak tüm ruhuma yerleşti. Yogayı BİRleşmek olarak
tanımlıyoruz ya; o anda bu tanım kelimelerin ötesinde, zihinsel bir açıklama
olmaktan çıkarak tüm hücrelerimde duyumsadığım bir var oluş haline geldi. Doğa
nerede bitiyor, ben nerede başlıyorum belirsizleşti. Hem kuştum, hem ağaç hem
de dağ. Evrendeki pek küçük, pek önemsiz olan varlığım hayatiydi aynı zamanda. Genelde
bu haller pratiğin sonunda gelir bana ama bu sabah daha başlamadan benimleydi,
şükürler olsun.
Ben gökyüzünde olanların yeryüzünü etkilediğini
düşünenlerdenim, bu yüzden elimden geldiğince takip ediyorum yukarda neler
olduğunu. Bu haftanın teması denge olunca ben de dengeyle ilgili güçlü bir
pratik yapmaya karar verdim bu sabah.
Tek bacak üzerindeki denge pozlarında zorlanıyorum. Bugün savaşçı
üçte dururken ayağıma takıldı gözüm. Kalçaların paralelliğini bozmadan vücudumun
ağırlığını bir taraf üzerinde dengelemeye çalıştıkça ayağım büzülüyordu. Ayak
parmaklarımı mümkün olduğunca aralayıp tabanımı tam olarak yere yerleştirmem
gerektiğini biliyordum ama bu bilgi hiç mi hiç işime yaramıyordu o sırada işte.
Ayağım büzülüp yere temas ettiği alan daraldıkça havalanıyor, o havalandıkça dengemi
kaybediyor, dengemi kaybettikçe sinirleniyordum. İnat ettim, o ayağın üzerinde
durulacak! Açtım parmaklarımı iyice, tabanımı yere sıkıca bastırdım. Ağırlık
tüm bacağımdan geçerek ayak tabanıma doğru yayılmaya başladı. İçim çığlık
çığlığa; daha fazla dayanamayacağım diye bas bas bağırıyor. Biraz daha dayan diyorum,
sabret. Bir sınıra geldiğimi hissettim, ateş, öfke, yanıyorum! Sordum ne olacak
dayanamazsan diye, öleceğim dedi! Kıpırdamadan durdum bir süre. Ayağımı
diğerinin yanına koyduğumda cevap verdim; gördün mü bak, hiçbir şey olmadı,
üstelik çok daha güçlüsün şimdi.
Yoga yaparken yaşanan aydınlanmalar sayısız. Geçen yıl
işimden ayrılmak isteyip bir türlü ayrılamadığım dönemde yeni bir hocanın
dersine gitmiştim. O dönem; tüm dikkatimi işimi ne kadar sevmediğime verdiğim
ama ayrılmaya da cesaret edemediğim bir dönemdi. Arafta geçirdiğim 6 ayın
sonunda tamamen paralize olmuş, hareket edemez hale gelmiştim. O gün derse
benden başka giden olmadığı için hoca ne yapmak istediğimi sormuş, ben de güç
odaklı bir ders yapmak istediğimi söylemiştim.
Bolca chaturangalı dersin sonunda hoca üç kere el üstü duruş
yapacağız dedi. İlk ikisinde hocanın da desteğiyle sorunsuz şekilde durdum ellerimin
üzerinde. Üçüncü seferde bugünün konusu “Dayanamayacağım!” çıktı meydana. Baş
aşağı bir konuşmadır gidiyor; ne işin var ellerinin üzerinde, onlar vücudunun
ağırlığını taşıyamaz ki, bak bak parçalanıyor omuzların işte, şimdi kafa üstü
çakılacaksın! Tüm kelimeler beynime doğru hızla akın edip korku tüm vücudumu
kaplamışken bir ses duydum; “Yeteeeeeeerrrrrr!”. Hocanın yardımıyla yere
indikten sonra fark ettim ki; o ses iç sesim değil dış sesimmiş, bildiğin
bağırmışım! Utançla karışık kahkahalara boğuldum. Hoca dedi ki; yoga yeter
dediğimiz o noktadan sonra başlıyor işte.
Hayatta da böyle değil mi; buna dayanamam, şöyle olursa yaşayamam
deyip duruyoruz. Sonra o şeylerin hepsi oluyor ve biz yaşamaya devam ediyoruz.
En korktuklarımız olduğunda bile; sağlımızı kaybettiğimizde, kendimizi onunla
tanımladığımız ilişkimiz bittiğinde, tüm birikimimizi yatırdığımız işimiz
battığında, en sevdiğimiz aramızdan ayrıldığında… Yaşıyoruz çünkü her şey
geçiyor ve hayat devam ediyor.
Bugün ki pratik sırasında kalçadan da bir şeyler çıktı,
dayanamayacağımla başladı, ağlamaklı devam etti ve açılarak son buldu.
Belirsizlik önümde uzanmış, zihnim Ajda’dan “Sardı korkular” söylemeye meyletmişken,
bugün neden yoga yaptığımı çok iyi anladım bir kere daha…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder