*28 Gün yoga
başka bir blogta düzenlenmiş bir projeydi. Diğer günlere burdan ulaşabilirsin.
Sabah 5.30 da uyandım. 3 gün kırmızı çadır 1 günde benim ihmalim derken 4 gündür yoga yapmadığım için bedenim biraz nazlandı; kalkmaya değil de yoga yapmaya. Bu sebeple rutinimin bozulmasından, günümün yogasız geçmesinden hoşlanmıyorum, zihin hemen bahane üretmeye başlıyor. O bahane üretse de ben aldırmadım. Saat altıydı matım yanımda olmadığı için yere ince bir havlu serip oturduğumda. Saatin erken olmasına rağmen hava sıcaktı. Shitali pranayama ile başladım. Ağzımın içine muhteşem bir serinlik yayıldı. Sessizce oturdum biraz. Kediler gibi gerinerek yavaş yavaş hareket ettirmeye başladım bedenimi sonra. Nasıl iyi geldi, sanırsın yüzyıllardır hareket etmiyorum. Güneşe selama durdum. İlk birkaç set vücudumun her yerinden katır kutur, çatır çutur sesler geldi, hiç alışık olmadığım bir durum. 6. Seti bitirdiğimde vücudum normale dönmüştü artık. Sonrasında bedenimi fazla zorlamadığım hafif bir akış yaptım ve sonlandırdım pratiğimi.
Yoga bitince önceki gün yazamadığım yazımı yazıp postaladım.
Blogtaki yazıları okudum biraz. Kahvaltı, kahve keyfi yaptım. Dünden yarım
kalan işleri bitirmem lazımdı ama pek bir gönülsüzümdüm, sağdan sola soldan
sağa hiçbir şey yapmadan yuvarlanıp durdum öğlene kadar. Gönülsüzlük bahane
değil Serap, bu işler yapılacak diye başımın etini yiyen sese daha fazla karşı
koyamayarak öğlen filan demeden 12 de attım kendimi sokağa.
Bu sokağa çıkış anını nasıl anlatayım bilemiyorum. Şehir bir ejderhaymış,
ben de fark etmeden adımımı ağzının içine atmışım meğer! Her nefesinde alevlerle
beraber beni asfalta, binalara püskürtüyor sonra ağzının içindeki cehenneme
geri çekiyor ve bunu tekrar tekrar yapıyor. Zihnimde bir şarkı çalmaya
başlıyor, sıcak, çok sıcak, sıcak daha da sıcak olacak… Yürü Serap diyorum, az
kaldı. Ton değişiyor, arabesk bir hal alıyor, Allah’ım neydi günahım??? İlan bastıracağım
yere geliyorum, işimi bitirip çıkıyorum. Çözüm odaklı devam ediyor şimdi şarkı,
atın beni denizlere… Hava 50 derece hissedilen 100! Nasılsa dışardasın diyorum,
birkaç şey daha kaldı, ha gayret. Tüm işleri hallediyorum ama bayılacak hale
gelmiş vaziyette zor atıyorum kendimi eve.
Burda bir parantez açmak istiyorum, kafamı çok uzun süre
meşgul eden bir konu hakkında, yogadan para kazanmak. Hayatımı yogadan
kazanmaya karar verene kadar zorlu bir süreç geçirdim. Teması; ya yogayla ilişkim bozulursa! Ya para kazanma
kaygısıyla yoganın felsefesine ters bir şeyler yaparsam. Ya yoga işim oldu diye
eskisi gibi keyif alamazsam. Bu “ Ya…” lı cümleler uzayıp gidiyor. Zaten iş ve
para kazanma konusunda nerden geldiğini bilmediğim bir takım yanlış inançlarım,
önyargılarım var. İş keyif alarak yapılan bir şey olamaz, yaşamak için yapmaya
zorunlu olduğumuz bir şeydir. İş sıkıcı bir şeydir. İşimden ne kadar sıkılırsam
aldığım parayı o kadar hak ederim. Keyif aldığın şeyler ancak hobi olarak ve
amatörce yapılır, para kazanılmaz.
Küçükken müziğe ilgim vardı, şarkıcı olmak istiyordum ama popüler
müzikten hoşlanmıyordum. Şarkıcılık mesleğim olursa sağda solda duyduğum, hiç
hoşlanmadığım ticari müziklerden yapmak zorunda kalacaktım çünkü benim
hoşlandığım tarz müzik dinleyen çok az insan vardı ve bundan para kazanamazdım.
O yüzden benim önce para kazanacağım, pek de hoşlanmadığım bir işim olacaktı,
ordan kazandığım parayla da insanlar beğenir beğenmez kaygısı olmadan istediğim
tarz müzik yapacaktım.
Bu zehirli düşünceler tüm hayıtımı etkiledi. Rehberlik gibi
gezmeye, değişik insanlar tanımaya, yabancı diller konuşmaya olanak veren,
karakterime uygun, sevdiğim bir meslek seçtim, eğitimini aldım ama bir türlü
para kazanamıyordum. Yazın çok çalışıyor, kışın hiç iş bulamıyordum. Sürekli
bir kaygı içindeydim. Bu kaygıya daha fazla dayanamadığımdan, “güvende olmak” hissi altında, düzenli gelirimin olacağı bir
iş yapmaya karar verdim. Dış ticaret yapmaya başladım. İlk yıllar çok iyi
geçti. Maaşımı ne zaman alacağımı, ne zaman çalışıp ne zaman tatil yapacağımı
biliyordum bu beni güvende hissettiriyordu. Dolayısıyla ofiste çalışmaktan
hoşlanmadığım gerçeğini görmezden geliyordum. Yoga hayatıma girip gözümdeki
perde yavaş yavaş kalkmaya başladığında buna daha fazla devam edemeyeceğimi
anladım. Düşünmeye, araştırmaya başladım. Neler yapmaktan hoşlanıyordum,
yeteneklerim nelerdi. Elbette yoga hayatımda başrolde olduğu için aklıma ilk
yoga geldi. Neden yapmayı çok sevdiğim bir şeyden para kazanmayaydım? Böyle
düşününce mantıklı geliyordu ama alttaki kayıtlar izin vermiyordu bir türlü.
Türkiye’de, yurt dışında etrafımdaki yoga öğretmenleriyle
konuşmaya başladım. Sorduğum hiç kimsenin bu tarz kaygıları yoktu. Dönmeme az
zaman kala Hindistan’dayken bana bir haller oldu. Korku tüm benliğimi sardı,
işi gücü bırakıp bu uzun yolculuğa çıkmıştım da döndüğümde ne yapacaktım, ne
olacaktı? Güya doshamı öğrenmek için
gittiğim ayurvedik doktora psikolog muamelesi yaparak ağlamaya başladığımda
durumun vahametini kavradım. Seni bu kadar sıkan nedir diye sordu. Anlattım
durumu, ne yapacağımı bilmediğimi, yogayla ilişkimin bozulmasından korktuğumu. Bana
dedi ki; ben ayurvedayla ilgilenmeyi çok seviyorum. Bu kişisel bir meraktı
benim için önceleri, ilgim çok fazlalaşınca iş olarak da yapmaya karar verdim.
İyi ki de vermişim. Bu işim olunca onunla daha fazla vakit geçirmeye, hakkında
daha fazla okumaya, araştırmaya başladım. Hem sevdiğim işi yapıyorum hem de
para kazanıyorum, bundan daha doğal ne olabilir ki? Vatamın kontrolü ele
geçirmiş olduğunu, seyahatimi bir önce bitirmemi
ve ülkeme dönerek yapmak istediklerimi yapmaya başlamamı önerdi. (Ben
dinlemedim tabi, Tayland biletimi çoktan almıştım ve planımı bozmaya niyetim
yoktu! ) Anladım ki; sorun yogadan ziyade benimle ilgili bir şeydi. Konu yoga
değildi yani işti.
Neyse ki korkularım Türkiye’ye gelince geçti. Tüm işaretler
işi bırakıp yogayı seçmekle doğru bir karar verdiğimi gösteriyordu. Her şey ben
hiçbir çaba göstermeden, tabiri caizse “akıyordu”.
Tüm bunları neden anlattım şimdi ben? İlan filan bastırdım ya (Bu arada ben ilan
hazırlamam gerekiyor diye düşünürken çalıştığım yerde kalmaya bir grafikçi
geldi. Sağ olsun ben rica bile etmeden tüm dizaynı yaptı, benim akıl
edemeyeceğim çok da güzel fikirler verdi.) yogadan para kazanacağım deyince ona
“iş” olarak mı bakmak gerekir? İlan, reklam filan bunlar hala biraz garip
geliyor bana. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz, benimle paylaşır mısınız
sangha?
Günü toparlayacak olursak; Antalya’daki tüm işlerimi
bitirdikten sonra havanın serinlemesini bekleyip akşam Çıralı’ya geri döndüm.
Çıralı’da hayat varmış, Antalya’nın sıcağından sonra ilaç gibi geldi. Gece dışarda
uyumaya karar verdim ve köşklerden birinin tepesindeki yatağa yattım.
Yıldızları izledim uzun uzun. Evren o kadar büyük ve sonsuz ki, bu oluşumdaki
varlığımız o kadar küçük ve önemsiz ki, kendimize dert edindiklerimiz pek bir
manasız kalıyor. Varlığım üzerimi kaplayan gök kubbeye emanet, huzurlu bir uykunun
kollarına bıraktım kendimi bu kavrayışla…