8 Nisan 2020

Corona Günlükleri 7 - Süper Dolunay


Bugün Terazi’de dolunay, hem de süper dolunay .(Dünyaya daha yakın ve %30 daha büyük).

Sabahları  5.30 gibi kalkıp sadhanama  başlıyorum normalde . Bu sabah da  dolunayın gerçekleştiği saatte (5.35) uyandım  ancak yataktan kalkmadım. (Dolunay ve yeni ay günleri  yoga yapmıyorum.) Aslında kalkıp meditasyon yapabilirdim ama uyku kollarına çekti. (Neden bilmiyorum, erken yatmıştım dün gece halbuki.) Gözümü açar açmaz bu sabah dolunay dedim ve  şu an ne olduğunu net olarak hatırlamadığım bir şeyi bırakmaya niyet ettim. Ben şu an ne olduğunu hatırlamasamda niyetim çok net ve belirgindi o an. Sonra tatlı bir uykunun derinliklerine daldım. (Bir kere uyandıktan sonra uyumaya devam edemem halbuki.)

Gözümü tekrar açtığımda saat 7.00 olmuştu. Bir şeyler okudum biraz. Sabahın körü olmasına rağmen film izlemek için dayanılmaz bir istek duydum. “Arrival” diye bir film seçtim. İzlemeye başladım. Filmde uzaylılar dünyanın 12 yerine kapsülleriyle iniş yapıyorlar ve Amerikalı dil uzmanı kahramanımız onlarla iletişim kurmaya çalışıyor. 18 saatlik aralıklarla kapsüle gide gele aralarında bir dil geliştiriyorlar. Bu kısmı bile benim için yeterince ilginçken uzmanımız sembollerin anlamlarını rüyalarında çözmeye başlıyor. Sonra onların aslında rüya olmadığı, gelecekteki yaşantısından kesitler olduğu ortaya çıkıyor. Tüm bunları izlerken  zamanın doğrusal olmadığıyla ilgili bir şeyler öyle bir yerine oturuyor ki; birden her şey anlamını yitiriyor. Şu an yaşadığımız hayatın gerçekliğinden şüpheye düşüyorum. Sanki bir simülasyonun içindeyiz hepimiz, bir filmdeymişçesine rollerimizi oynuyoruz.

Bu virüs hadisesi çıkalı beri en farkında olmayanımız bile uyanmaya başladı ya artık hepimiz BİRiz ve BİRlikte hareket etmediğimiz sürece çıkmayacağız bu batağın içinden filmdeki uzaylıların vermeye çalıştığı mesaj da bu; kapsülün iniş yaptığı dünyanın değişik yerlerindeki 12 ülkenin beraber hareket etmesi gerekiyor. Tövbe bismillah!

Zamanda kayma yaşanmışcasına garip hallere girmiş banyonun paspasına manasız gözlerle bakarken dışardan müthiş bir gürültü geliyor. Balkona çıkıyorum. Nerdeyse 2 aydır boş duran karşımdaki apartmanın  tepesine bir iş makinesi konmamış mı kuş misali? Görüntü pek bir sürreal geliyor. Ah diyorum, nasıl da manidar zamanlama, tam da dolunay vakti!

Odaya geri dönüp filmi izlemeye devam ediyorum. Telefon çalıyor; arayan komşum. Rahatsız olduysan bize gel diyor. Neyden rahatsız olduysam diyorum. Sesten diyor. Ne sesi diyorum. Öyle dememle beraber binanın tepesindeki iş makinesinin yıktığı apartmandan gelen seslerin farkına varıyorum. Dışarda kıyamet kopuyor, ben filme kendimi öyle kaptırmışım ki hiç bir şey duymuyorum :D Komşuma ben artık dış koşullardan etkilenmeyi bıraktım deyip şaka yapıyorum.

Film bitiyor. Telefon yine çalıyor. 6 aydır sürüp giden bir mevzu var. Ne zaman bitti artık desem canlanıp karşıma çıkıyor. Son 1 haftadırsa gelen her telefonla ne çıkacağını asla tahmin edemeyeceğim şekilde kötüye gidiyor durum sanki. O yüzden korkarak bakıyorum telefona, açmasam mı acaba? Açıyorum. Tamam diyor telefondaki, sorun çözüldü. Derin bir OHHH çekiyorum. Konu öyle saçma ki! Yine de mutluyum kaybettiğim eşeğimi bulduğum için. Sen çok yaşa emi dolunay.

Coronoya müteşekkir olduğum pek çok konu var. Kendimle ilgili olanlardan en önemlisi her şeyi mükemmel yapma çabama son vermiş olması. Dün canlı yayından evvel kafamın içindeki ses yine “Acaba görüntü iyi olacak mı, ses yeterince çıkacak mı, yayın kesilir mi?”  diye vır vır konuşurken sese “Olmazsa ne olur yani?” diye sordum. “Ben bu işi acaba birine faydası dokunur mu diyerek yapıyorum, elimdeki imkanlarla da yapabildiğim bu kadar. Önemli olan niyet, gerisinin önemi yok.” diye devam ettim. Baktım çıt yok.

Bugün şehir dışına taşındığı için uzun süredir görüşmediğim öğrencilerden biri yazmış; yayın çok güzeldi, evde gibiydiniz diye. OHHHHH be.

Benim dolunay işte böyle; seninki nasıl gidiyor?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder