Dün ilk
canlı yayınımı yaptım; insanlık için küçük benim için dev bir adım. Kolay
olmadı çünkü ben defalarca kolay olmayacağını düşünmüş ve dile getirmiştim.
Deneyimlediğimiz hayat kafamızda dönüp duran düşüncelerin somutlaşmış hali. Her
gün çoğunun farkında olmadığımız binlerce düşünce geçiyor zihnimizden ve
bunların çoğu da aynı düşünceler. Bunu durmaksızın dönen bir plak gibi düşünün;
biz iğneyi kaldırmadıkça aynı şarkı dönüp duruyor. (Meditasyon bu iğneyi
kaldırma çalışması, bundan başka bir yazıda bahsederiz.) Bu sebeple; neyi çok
tekrar edersek o hayatımızın gerçekliği oluyor. Kendimize bir şeyi
yapabileceğimizi söylediğimizde yapabiliyoruz,
aksini tekrar ettiğimizde işi zorlaştırıyoruz. Kolay olmasa da, ilan ettiğimiz
şekilde Antalya Yoga hesabından olmasa da canlı yayın gerçekleşti. Olaydan
aldığım ders cebimde, canlı yayın tamam. Teknolojiyi seviyorum. (Artık canlı
yayın düşünsün!)
Dün canlı yayında
ki derste kelebek pozunu anlatırken içinde bulunduğumuz durumu kastederek; hepimiz
bir kozanın içindeyiz şu anda dedim. Bu cümle sabah ki meditasyonumda ziyaret
etti beni yine; kozanın içindeki kelebekleriz hepimiz.
Evdeyiz; her
zaman olmasa da eskisinden daha fazla. Durduk; çeşitli nedenlerle tam olarak
duramayanlar da yavaşladı en azından. Korunaklı bir ortamda beklemedeyiz.
Bu dünyaya
annemiz vasıtasıyla geliyoruz; başkasının bedeniyle. Onun rahminde geçirdiğimiz
9 ay süresince dünyanın nasıl bir yer olduğuyla ilgili sinyaller alıyoruz.
Annemiz korku ve stres içindeyse dünyanın güvenli bir yer olmadığını hissederek
doğuyoruz. Annemiz planlamadığı ve hazır hissetmediği bir hamilelik yaşıyorsa dünyada
istenmediğimiz hissiyle doğuyoruz.
Dünyaya
geldikten sonra annemizin (Ya da bize bakım veren kimsenin) bize karşı
davranışlardan nasıl biri olduğumuzu anlamaya çalışıyoruz. Sevilebilir biri
miyiz? Onun bizimle kurduğu ilişkiden (Ne yaparsak bizi seviyor?) davranış kalıpları
geliştiriyoruz.
Okul zamanı
geliyor. Bu sefer öğretmenlerimizin, arkadaşlarımızın bize davranışlarına göre
yeni davranış şekilleri geliştiriyoruz. Sonra iş, komşular, toplum derken kendimiz
dışındaki herkesin sözleri ve davranışlarından bir KİMlik oluşturuyoruz
kendimize ve o KİMliğe BEN diyoruz.
Hayatta
sormamız gereken çok önemli bir soru var ve biz o soruyu sorana kadar hayatı gerçek
manada yaşayamıyoruz. Nefes alıyoruz, sürekli bir şeyler yapıyoruz ama ne
yaptığımızın farkında değiliz. Hayat otomatik pilottan çıkmamız için bize
sürekli sinyaller gönderiyor ama biz çok meşgul olduğumuzdan görmüyoruz,
duymuyoruz, ta ki; uçak yere çakılana kadar. Sonra soruyu hatırlıyoruz; BEN KİMİM?
Geçen gün
nasılsın diye sorduğum biri ben kendimi sorgulamazdım, kendimi sorguluyorum
dedi. Kendini sorgulama hayatın en önemli parçası bence. Bu sorgulama geçmişte
yapmış olduğumuz ve artık değiştiremeyeceğimiz şeyler için kendini eleştirme,
yargılama, suçlama değil kesinlikle, yanlış anlaşılmasın. Bu en temel seviyede,
ben dediğimiz şeyi ben olmayan şeylerden ayrıştırarak BENlik idrakine varmak. Ben
yaşım değilim, ben mesleğim değilim, ben düşüncelerim değilim, ben duygularım
değilim, ben bedenim değilim.
Asıl doğum
annemizin bizi dünyaya getirdiği zaman değil, kim olduğumuzun farkına
vardığımız zaman.
Doğum kolay
iş değil ağrılı, sancılı bir süreç. Doğum sancısı çeken anneye kızıp bağırır
mısın? Şu anda kendini yeniden doğuruyorsun; zorlanıyorsan endişelenme, üzülme,
şefkat göster kendine. Kendine sor, zamanı geldiğinde o kozadan nasıl bir
kelebek olarak çıkmak istiyorsun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder